Bunu da yaptı... İyi mi?

Başbakan Erdoğan Gediktepe’ye gidip kum torbalarının arkasında çömeldiğinde, “Kesin Kemal Bey de yapar böyle bir şey” demiştim, “Gider, ayakta resim çektirir, gelir...”

Şaka yapmıştım...

El kasetiyle genel başkan olmuştu, “el mizanseniyle kahraman olmaya kalkışmaz herhalde” diye düşünüyordum.

Gitti, iyi mi?

Etro gömleğini giydi, brifingini aldı ve gitti...

Gırtlak hizasına kadar yükseltilmiş kum torbalarının arkasında ayakta dikilerek kahramanca pozunu verdi ve döndü... Bir de masum dil sürçmesi yaptı tabii, “Gedikpaşa” dedi...

İfade, CHP’lilere aittir: “Masum dil sürçmesi...”

Dil sürçmesinin masum olmayanı nasıldı? Lefter’i Fenerbahçe’nin kalecisi sanmak, CHP’nin 17 maddelik çözüm önerisini sıralamaya kalkışırken, birinci maddeden sonra kalakalmak ve “şu an hatırlayamıyorum ama şahane önerilerimiz var” demek mi?

Belli ki danışman kadrosu Kemal Bey’i, “Lider olmak istiyorsanız, etkin bir profil çizmelisiniz” fikrine inandırmış...

Nasıl bir profil?

Erdoğan’ın çizdiği gibi bir profil...

Erdoğan sert mi konuşuyor? Sen de sert konuşacaksın.

Erdoğan baskın ziyaretler mi düzenliyor? Sen de düzenleyeceksin.

Erdoğan şiir mi okuyor? Sen de okuyacaksın.

Erdoğan esprili benzetmeler mi yapıyor? Sen de yapacaksın.

Nitekim öyle oldu.

Erdoğan ne yaptıysa, o da aynını yahut benzerini yaptı.

Miting meydanlarında görece sert ve bıçkın bir tavır takındı; “Ey Recep, ensendeyim, kaçamazsın” gibilerden esprili ve kinayeli konuşmalar yaptı, bıçkın laf sokma girişimlerinde bulundu. Tabii gülünç oldu... Aslı dururken, kim kopyasına meyledecekti ki?

Durmadı...

Durduramadık.

Erdoğan şiir okuduğu için içeri düşmüş, bu mağduriyetin üzerine iktidar bina etmişti.

Kemal Bey de stüdyoya girdi ve şiir okudu.

Erdoğan sık sık sempati turlarına çıkıyordu; esnafla, işçiyle yarenlik ediyordu.

Kemal Bey de sempati turlarına çıkmaya başladı.

Mesela bir kahvede, taksici esnafıyla görüştü... Ama taksicilerden biri ona şunları söyledi: “Senin sözün üzerine sabah erkenden kalkıp çoluk çocuk sandığın başına gittik ama sen oy bile kullanamadın başkan...”

Erdoğan gittiği yerlerde çocuklarla ilgileniyordu; onları kucağına alıyordu, seviyordu, oyuncak dağıtıyordu, bıyıklarını yolduruyordu.

Kemal Bey de gittiği yerlerde bıyık yoldurmaya başladı.

Erdoğan kömür medenine inmişti.

Kemal Bey de kömür madenine indi.

Erdoğan geçen hafta Almanya’daydı... Gurbetçilere bir konuşma yaptı.

Kemal Bey de Almanya’ya gitti ve gurbetçilere bir konuşma yaptı.

Fakat arada küçük (aslında büyük) bir fark var:

Erdoğan şiir okurken, bunun tecziye nedeni sayılacağını bilmiyordu.

Kemal Bey de, muhtemeldir ki, “dava açarlar” (inşaallah açarlar) düşüncesiyle stüdyoya girmişti ama beklenen olmadı. Şiir seçimi hatalıydı. Daha doğrusu, “dava konusu” olmayacak bir şiir seçmişti. Şu an hatırlayamıyorum ama “Sarı saçlım, mavi gözlüm nerede” gibilerden bir şiir...

Bu şiir, fi tarihinde, Aşık Mahsuni Şerif tarafından bestelenmişti.

Kemal Bey’in buyruğu üzerine şiirde küçük bir tahrifat yapılıyor, “Sarı saçlım, mavi gözlüm nerede” bölümü, “Halkın partisi CHP nerede?” şeklinde değiştiriliyor.

Kendilerine “Cumhuriyet Halk Korosu” adını veren ve aralarında çok değerli sanatçıların (Edip Akbayram ve Onur Akın gibi) bulunduğu bir müzisyen grubu, “Halkın partisi CHP nerede, nerede, nerede?” diye ünlüyor.

Derken stüdyonun derinliklerinden Kemal Bey kopup geliyor: “CHP sokakta, fakültede, fabrikada, tarlada, alın terinin yanında, Egenin güneşi, Karadeniz’in yağmurunda, İç Anadolu’nun bozkırı, Doğu’nun karakışında, Çukurova’nın pamuğu, Trakya’nın günebakanında, Şafağın attığı yerde, güneşin battığı yerde, kurtuluşta, devrimde...”

HAMİŞ:

Kemal Bey’in, “Halkın partisi CHP nerede?” sorusuna, neden “Halkın partisi CHP Etiler’de, Nişantaşı’nda, Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nde, İzmir’de” cevabını vermediği muammadır.