Bugün hükümet kurulması süreci ile terör konusunu yazmakta mütereddid idim.
Dün medya grup başkanımız Murat Sancak Bey’e yapılan suikast girişiminden sonra terörü yazmaya karar verdim.
Önce Murat Bey’e tekrar geçmiş olsun diyorum.
Bu satırları yazdığımda henüz failler belli değildi.
22 mermi sıkan canilerin yüzlerine maske takarak kendilerini saklamaları saldırının şahsi bir hesaplaşma değil örgütsel bir eylem olduğu ihtimalini güçlendiriyor.
Bu itibarla Murat Bey’e yapılan bu saldırı onun şahsında genelde basın özgürlüğüne özel olarak da Star gazetesi ve TV 24 yayınlarına yapılmış bir saldırıdır.
Murat Bey ne yazı yazıyor ne de televizyonda konuşuyor, o bizim yazdıklarımız ve TV’nin yayınladıkları yani yayın politikamız sebebiyle hedef seçilmiş görünüyor.
Bunun adı selective terördür.
***
İnsan canına kastetmesi açısından güvenlik güçlerine saldırı ile sivillere saldırı arasında fark yoktur. Hedefte insan vardır.
Terörle mücadelede medya en az güvenlik güçleri kadar belki de daha etkilidir.
Terör örgütleri bu etkiyi zayıflatmak veya kırmak için hedef seçebilirler.
Sadece bir yazarı veya çalışanı hedef seçselerdi olay kişiselleşebilirdi.
Medya Grup Başkanının hedef seçilmiş olması o grupta çalışan herkese ve yayın politikasına yönelik bir saldırı ve tehdittir.
***
Terör olaylarının medyaya yönelmiş olması, içinde bulunduğumuz şartların vahametini hatırlatması açısından fevkalade önemlidir.
Medyaya yönelik saldırılar mercek altına yatırıldığında görülecektir ki hemen hepsi ülkenin geçirdiği kırılma noktalarında gerçekleşmiştir.
Bu bağlamda terörün doğudan batıya taşınması ve medyaya uzanmış olması oldukça düşündürücüdür.
Belli ki teröre destek veren çevreler çemberi genişleterek ülkede bir kaos ortamı oluşturmayı amaçlıyorlar.
***
Türkiye’nin mücadele ettiği PKK, FETÖ ve DAİŞ’e doğrudan ya da dolaylı destek veren dış çevreler öyle anlaşılıyor ki terörü ülke geneline yaymak için içerdeki kuklalarını kullanmaktan çekinmiyorlar.
Mesela doğu komşumuzun yetkililerinin Kandil’i ziyaret edip, ‘Türkiye’ye karşı savaşın istediğinizi yaparız’ cinsinden tahrikleri olayları takip edenlere nihan değil.
Öte yandan PKK’nın devletleşme projesi ve provası olan PYD’yi kollayan müttefikimiz, PKK’ya dolaylı destek vermekten ve teröristleri cesaretlendirmekten imtina etmiyor.
Müttefiklerimiz ve komşularımız bizi içerden dışardan kuşatmaya çalışırken, teröristler her gün birkaç cana kıyarken ve terör destekli odaklar her gün bir bölgede ‘öz yönetim’ ilan ederken, taraflara ateşkes çağrısında bulunan seçilmiş siyasetçiler ne yazık ki teröristleri meşru taraf olarak görmeye ve göstermeye devam ediyorlar!
***
Sadece güvenlik tedbirleriyle terörle mücadele başarıya ulaşamaz.
Teröristin sığınacağı bir siyasi çatı, bir medya kuruluşu veya bir sivil toplum örgütü olmamalıdır/kalmamalıdır.
Teröristi koruyan canlı kalkan da olmamalı varsa izin verilmemelidir.
İnsan canına kıyan, malını yakan, binasını tahrip eden, ürününü ateşe veren, aracını kundaklayan teröristi, siyasetçi korumamalı, medya savunmamalı ve sivil toplum örgütü kucak açmamalıdır.
Koruyanlar, savunanlar ve kucak açanlar teröre yataklık etmekten yargılanmaya müstahaktırlar.
Kimse benim teröristim iyidir dememelidir.
Yoksa o terör bir gün gelir o siyasetçiyi o medyayı ve o sivil toplum örgütünü de mağdur eder, Allah korusun.
Sonra da sızlanmanın bir faydası olmaz.
Terör kimden gelirse gelsin terördür ve insanlık suçudur.
Destekleyenler de o suça ortaktır nokta.