Bunun adını da koyalım, ‘Yeni Cumhuriyet’ diyelim...

Bir zamanlar çok ateşli “İkinci Cumhuriyet”çiler vardı. Hatırı sayılır birçok liberal, “Bu cumhuriyet millete değil, devlete dayanıyor. Vesayetler devre dışı bırakılmalı, halkın egemen olduğu bir yapı hakim kılınmalı” diyorlardı. 

Bu tartışmaların peşinden başlayan Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarını da bize “vesayetten arınma” diye yutturmuş, desteklemeyeni de vesayetçi ilan etmişlerdi.

Meğer bu ateşli “İkinci Cumhuriyet” tartışmaları “cambaza bak” aldatmacasından ibaretmiş.

Bir taraftan kulağımıza “tam demokrasi” masalları fısıldanırken, diğer taraftan da “tam işgal” planları yapılıyormuş.

Mevcut yönetime “diktatörlük” diye savaş açanların meğer aslında FETÖ hıyanet örgütünün lejyonerleri olduğunu hayretle gözlemledik.

Neredeyse “kaliteli Cumhuriyet” derken elimizdekini de kaybedecektik.

Çünkü 15 Temmuz’da millete toslayan hıyanet treninin aslında yıllar önce yola çıktığını öğrendik.

TSK’daki uzun metrajlı hain planlarına engel olarak gördükleri dindarları, 28 Şubat sürecinde laik askerlere ayıklatan FETÖ’cüler, açılan kadrolara da takıyye ile boyayarak “laik” kılığına soktukları yandaşlarını yerleştirdi.

“Dindar” olmayan engellere ise “vesayet” numarasıyla “Balyoz” vurdular. 

Dolayısıyla, “TSK’daki vesayet, FETÖ sayesinde temizlendi” iddiaları, FETÖ’nün yaydığı bir safsatadır. Balyoz ve Ergenekon’da vesayetçiler değil, FETÖ’nün önünü tıkayanlar ayıklandı.

Yani, en büyük vesayet unsuru olup da FETÖ ile darbe işbirliği yapanlar yerinde kaldı, hatta rütbe aldı.

Sonuç itibariyle “İkinci Cumhuriyet”e boyanmış trenin yolculuğu, 15 Temmuz’da FETÖ’nün taşeronluğunu yaptığı “Cumhuriyet işgali”ne dönüştü ama çok şükür ki püskürtüldü.

Şimdi artık “İkinci Cumhuriyet”ten de o meşhur “demokrat”lardan da eser kalmadı. 

“Halka götüreceğiz” dedikleri Cumhuriyet’i helake giderken son anda kurtardık.

Cumhuriyet’i kim kurtardı?

Peki bu Cumhuriyeti, uçurumun tam kenarından kim kurtardı?

FETÖ’nün işgal oyununa perde olan bu “İkinci Cumhuriyetçiler” mi, rejim bekçiliği kisvesi altında din düşmanlığı yapanlar mı yoksa Atatürkçülüğü, süflî amaçları için maymuncuk olarak kullanan istismarcılar mı?.. 

Hayır hayır... 

Doğru cevap “Hiçbiri...”

Cumhuriyet’i kimin kurtardığını 15 Temmuz gecesi herkes gördü.

Cumhuriyetin nimetlerini tepe tepe kullananlar o gece benzin istasyonuna, bankamatik veya markete koşmuş olabilirler ama asla demokrasi ve Cumhuriyet’e kalkan olmak için tankların önüne koşmadılar.

Köşelere gizlenip “gidişatı dikkatle izlediler”.

O gece Cumhuriyet’i de, demokrasiyi de, devleti de, yakın zamana kadar bu devletin “kamusal alan”larına normal kıyafetiyle sokulmayan milletin ta kendisi kurtardı.

Onun içindir ki, 15 Temmuz’da asıl darbeyi millet yapmış ve kendisi için bizzat devletin ördüğü barikatları yerle bir etmiştir.

Alın size fotoğraf...

Yakın zamanlara kadarki Cumhuriyet resepsiyonlarına ancak “kimliğini” dışarda bırakarak girebilen milletin, son resepsiyondaki halini sanırım herkes gördü.

Halk, laik-dindar, başı açı-kapalı, asker-sivil demeden kucaklaştı, programı Kuran-ı Kerim tilaveti açtı.

Ama yer yerinden filan oynamadı. Rejim yara almadı, Cumhuriyet de yıkılmadı.

Yıkılmaz, çünkü bu Cumhuriyet artık bir avuç “seçkin azınlık”a dayanmıyor.

15 Temmuz’da Türkiye Cumhuriyeti yeniden doğmuştur. 

Artık varlığını bizzat millete borçlu olan ve yeni bir döneme giren bu rejimin adı da “Yeni Cumhuriyet” olmalıdır.

Milletin başlattığı bu yeni dönemde artık her şeye gerçekten millet karar verecektir.