Bunun dedesi de böyleydi!

“Evet”çileri denize dökeceğini söyleyen “Yedi Bela Hüsnü” kimin torunuymuş, biliyor musunuz?

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na göre Mahmut Esat Bozkurt’un torunu...

Eroğlu’nun yanlış hatırladığını tahmin ediyorum.

Soyadı benzerliği dışında bir bağlantıları bulunmuyor.

Olsun...

Zihniyet itibariyle torunu sayılır.

İsterseniz önce Veysel Eroğlu’nun konu hakkındaki açıklamalarını hatırlayalım: “Hayırcılar o kadar hırçınlaştı ki; bakın bir densiz, 'evet diyenleri İzmir'de denize dökeceğiz' diyor. Ya İzmir'de düşmanı denize döken Afyonkarahisarlılardır. 25'i 26 Ağustos'a bağlayan gece kahraman ordumuz, aziz Atatürk’le birlikte Şuhut'tan Kocatepe'ye yürüdü. 26 Ağustos sabahı, 'ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir' diyerek top atışlarıyla büyük taarruz başladı. 9 Eylül'de de düşmanı denize döktük. Bu insanlara baktığımız zaman hayret ettim. Dedesi Mahmut Esat Bozkurt nasıl bir önerge vermiş biliyor musunuz Meclise? 'Bizim resmi dinimiz Hristiyanlık olsun'diye… Bunlar 'hayır' diyor ve onun torunu da 'evetçileri' denize dökmek istiyor...”

Mahmut Esat Bozkurt bu kadar mıdır?

Fazlası var...

Esasında “dolu” bir adamdır. Kapitülasyonlar konusunda mühim bir çalışmaya (doktora tezine) imza atmıştır. 24 Anayasasının yazımına katkıda bulunmuştur. İnönü hükümetlerinde Adliye Vekilliği yapmıştır. Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hazırlanmasında ve yürürlüğe girmesinde bir “nefer” gibi çalışmıştır. Uluslararası “Bozkurt Lotus Davası”nı kazanmıştır. (Lotus davasını kazandığı için Atatürk tarafından “Ateştentürk” soyadıyla taltif ediliyor ama Mahmut Esat’ımız yararlılık gösterdiği davanın ismini almayı tercih ediyor ve “Bozkurt” oluveriyor.)

Fakat bu “mühim” ve “dolu” adam, zihniyet itibariyle biraz tuhaftı.

Biraz değil, basbayağı tuhaftı.

CHP’lilerin hoşlanacağı ifadeyle söylersek, “gerici ve çağdışı” bir adamdı. Birtakım “faşizan” düşüncelere sahipti.

Biraz da “hissiyatıyla” hareket eden bir adamdı.

Derler ki, bir tarihte Mason olmak için bir “Loca”ya başvurmuş, ret cevabı alınca “en şedit Mason düşmanı” kesilmiş. Hatta “kökü dışarıda” bu kuruluşların kapatılması için devlet ricaline birtakım telkinlerde bulunmuş.

İşin bu safahatıyla ilgili fazla malumatım yok.

Nasyonal sosyalizmi sevdiğini ve benimsediğini, Marx’a hayranlık duyduğunu biliyoruz... Bu iki sevgiyi aynı bünyeye nasıl sığdırdığı meçhul... Belli ki, bazı “yetenekler” geliştirmiş. Hem Marx’a hayranlık duymak, hem nasyonal sosyalizmi benimsemek, hem de Mustafa Kemal’in ismini oralara (faşist ideolojinin yanına) yazmak... Basbayağı yetenek istiyor.

Kendisi anlatsın: “Zamanımızın bir Alman tarihçisi, gerek nasyonal sosyalizm ve gerekse faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir ki, kökleri halktadır. Türk milleti bir piramide benzer. Tabanı halk, tepesi yine halktan gelen baştır ki, bizde buna Şef denir. Şef otoritesini yine halktan alır. Demokrasi de bundan başka bir şey değildir...”

Gördüğünüz gibi, “demokrasi” anlayışı da bir tuhaf...

Bitti mi?

Hayır.

Şu sözler de ona aittir: “Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” (İlginçtir, ilerici sosyalist devrimcilerimiz bu adamı çok sevdiler... İsimin anfilere verdiler: “Mahmut Esat Bozkurt Anfisi.” Hatırasını yaşatmak için ödüller ihdas ettiler: “Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü.” Bu ödül devrimci ve solcu İstanbul Barosu tarafından düzenlenmektedir ve Yekta Güngör Özden, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Erdoğan Teziç gibi değerli hukukçular arasında paylaştırılmaktadır.)

Hülasa... Türk olmayanı “kölelik”le ödüllendiren bir hukukçu...

Böyle bir “dede”den, Hüsnü gibi bir torun...

Gayet anlaşılır bir durum!