Burçak Evren’le genel bir deðerlendirme

Zeytinburnu Belediyesi’nin periyodik kültür faaliyetleri çerçevesinde Salý akþamý Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde Burçak Evren’le yaptýðýmýz söyleþinin baþlýðý “Türk Sinemasý’nýn 100. Yýlýnda Genel Bir Deðerlendirme”ydi. Konuþmasýnýn baþýnda Burçak bey, her ne kadar Türk sinemasýnýn baþlangýcýnýn yüz sene evvelki Fuat Uzkýnay’ýn çektiði Ayastefanos Abidesi’nin Yýkýlýþý’yla baþladýðý kabul ediliyorsa da, asýl tarihin bundan daha önceye gittiðini, 1911’de, Sultan Reþad’ýn Manastýr’a seyahatini filme alan o zamanki Osmanlý tebaasýndaki Manaki Kardeþler’in bu belge filminin ilk eser sayýlmasý gerektiðini belirtti. Daha sonra Istanbul’da çekilen birkaç filmi takiben, 1920-38 yýllarý arasýnda Muhsin Ertuðrul’un tek yönetmen olarak hakim olduðu sinemamýzda bu döneme tiyatrocular dönemi dendiðini, sinemada tiyatrodan gelen oyuncularýn daha çok rollerde göründüðünü ifade etti. Muhsin Ertuðrul’un, öncesinde Almanya ve Rusya’da sinema ve tiyatro çalýþmalarý yaptýðýný, az da olsa filmler çektiðini, Türkiye’de de yaptýðý filmlerde son derece teatral bir anlatým kullandýðýný biliyoruz. Ayrýca Ertuðrul’un ülkedeki tek partili rejime uygun olarak sinemada tek adam olmasýyla, yeni sistemin talep ettiði cinsten karakterler ortaya koyduðunu ve gündelik hayatý tasvir ettiðini gözlemliyoruz.

Burçak bey, 1938’den itibaren Faruk Kenç, Baha Gelenbevi, Þadan Kamil gibi yeni isimlerin sinemaya atýldýðýný, sinemada bir hareketlilik olduðunu ve 1950’den itibaren Amerikan filmlerinin tesirinde sinemamýzýn film sayýsýný arttýrdýðýný anlattý. 1960’larla beraber toplumsal gerçekçilik akýmýnýn ortaya çýktýðýný, ülkenin toplumsal sorunlarýna daha fazla deðinir çalýþmalar ortaya konduðunu dile getirdi. Bu yýllarda sinemada çok fazla film çekildiðini ifade ederek, 1970’lere gelindiðini, 1974’te ise sinemanýn en büyük rakibi televizyonun devreye girmesiyle Yeþilçam’da ana kýrýlmanýn ortaya çýktýðýný söyledi. Bu tarihlerde ayrýca açýk filmlerin ortalýðý sarmasýyla, seyircideki aile faktörünün tam olarak sinemadan uzaklaþtýðýný, tv’deki yabancý dizilerin filmlerin yerini aldýðýný belirtti. 1980’lerin içindeyse video formatýnda çekilen filmlerin baskýn olduðunu, sinemanýn niteliðinin deðiþmeye baþladýðýný, Amerikan þirketlerinin bir daðýtým aðý olarak Türkiye’ye girmesiyle film yapýmýnýn iyice azalmaya yüz tuttuðunu, sinemada ikinci kýrýlmanýn meydana geldiðini beyan etti.

1990’larla birlikte film yapýmýndaki mahiyetin kökten deðiþmeye baþladýðýný, artýk sinemaya kaynak koyan yapýmcý faktörünün yerine yeni kuþak yönetmenlerin kendi maddi kaynaklarýyla film yapmaya yöneldiklerini, anlatýmda da farklý endiþeler taþýdýklarýný ifade etti. Ticari sinemayla sanatsal sinemanýn tam bir ayrýþmaya girmeye baþladýðýný, ancak Kültür Bakanlýðý’nýn film yapýmýna destek vermeye baþlamasýyla beraber bu desteðin esas olarak ticari sinemanýn giþe gelirlerinden elde edildiðini söyledi. Dolayýsýyla ticari sinemanýn bir yerde sanatsal kaygýlý sinemaya destek olduðunu ve sinema için vazgeçilmez olduðunu anlattý.

Yeni dönemde yapýlan filmlerde argo ötesi ifadelerin, açýk sahnelerin yeraldýðýný, toplumsal sorumluluk yaklaþýmýyla bunlarýn sanatýn niteliðiyle baðdaþamayacaðýný söylediðimdeyse, sinemada özgürlüklerin olmasý gerektiðini, sinemada gerçek hayatta yaþananlarýn yansýtýldýðýný ileri sürdü.