Bütün insanlar doðuþtan günahsýz ve eþit olarak yaratýlýrlar; nokta!

Bazý okuyucular var ki, ýsrarla, sadece 'belli bir kavmin haksýzlýða uðradýðý'ndan söz ederek o konulara deðinmeyiþimi veya çok az ya da dolaylý deðiniþimi tenkid ediyorlar. Halbuki, 1972'lerden beri bu konularda nasýl bir çizgim olduðu ortadadýr. Ama, bu tavrýmýn, sanki sadece bir kavim haksýzlýða uðruyormuþ gibi bir algý oluþturmamasý içindir. Yoksa, hepimiz, bir kasýrganýn, bir firavnî hortumun darmadaðýn ettiði bir sosyal hayatýn mazlumlarýyýz.

*

Kalp hassasiyetlerimizi harekete geçiren güzel yazýlarý ve tercümeleriyle tanýdýðýmýz yazar Cemâl Aydýn bey, Prof. Ýnci Enginün'ün, Dergâh dergisinin Aralýk -2021 sayýsýnda çýkan, 'Milletler milletleri nasýl görürler?' baþlýklý yazýsýndan bir paragrafý gönderdi, dün..

O paragrafý burada da tekrarlayalým:

'Shakespeare'de Türkler' adlý seminerde konuþmacýlarýn sýk sýk vurguladýklarý Shakespeare'deki Türk düþmanlýðýný içeren parçalarla ilgili yorumlardan sonra söz alan bir Ýngiliz elçisi, bunun toplum yapýsýndan kaynaklandýðýný þöyle açýklamýþtý: 'Unutmayýn ki, Ýngiliz kilisesine devam eden her Ýngiliz, her Pazar günü bir kere Türklere lânet yaðdýrýr.'

Evet, ilginç bir not..

*

Burada açýktýr ki, Türklerden maksat, Müslümanlardýr. Çünkü, Ýngiliz Ýmparatorluðu ve bütünüyle Hristiyan Avrupa, Osmanlý'dan çok korkmuþ ve çok çekmiþti.. Ama, onlar sadece Türkler demekle diðer Müslümanlarý mâsum gösteriyor deðildiler.. Avrupalýnýn lugatýnda, Müslümanlar asýrlarca genel olarak Türk olarak isimlendiriliyordu.

Ýspanyollar da, Endülüs'le ilgili deðerlendirmelerinde, genel olarak hep 'Arap'lardan söz ederler. Çünkü, Ýber Yarýmadasý'ný Milâdî takvimle 710'lardan 1492'lere kadar 775 yýl kadar hâkimiyetinde bulunduran Müslümanlar, genel olarak Arap kavminden idiler.

Hattâ, Balkan coðrafyasýnda da Müslümanlarýn kimlik kartlarýnda, 'din hanesi'nde 40-50 yýl öncelere kadar 'Türk'yazýlýr ve Hristiyan iken ihtida eden, Müslüman olanlara da, 'Türk oldu..' denilirdi.

*

Bu vesileyle ekleyeyim, Hristiyan takviminin en karanlýk çaðý olarak bilinen Orta Çað'ýn Engizisyon Mahkemeleri'ndeki inanç teftiþi zulümleri ve kilise duvarlarý dibinde yakýlan ateþlerden yükselen alevleri üzerine, yukarýdan, kilisenin mazgal deliklerinden, baþka Hristiyan mezheplerinden olanlarýn, bedenlerine 'kâfir' diyerek demir çatallar saplanýp, canlý canlý yakýldýklarýna dair korkunç zulüm hikâyelerini kendi tarihlerinden okuyoruz.

Papalýðýn ve Katolik Kilisesi'nin taassubuna, 500 yýl öncelerde bu zamanlarda karþý çýktýðý için biraz sempati ile bakýlan Martin Luther'in yazýlarý ve mektuplarýnlarýnda da, Müslümanlar, 'türk' olarak anlatýlýr ve 'Bu düþmanlar'ýn, kendilerine, -Hristiyanlýktan uzaklaþtýklarý için-, Tanrý tarafýndan gönderilmiþ þeytanî güçler' olduklarý belirtilir.

*

Biz Müslümanlar her bir kavimden olabiliriz, hiç birimiz, anne-babamýzý, dünyaya geldiðimiz zaman ve mekâný, rengimizi , cinsiyetimizi, kendimiz belirlemedik. Hiçbirimizin maddî cevheri diðerinden üstün veya aþaðý durumda deðil, hepimiz ayný topraktanýz. Kur'an-ý Kerîm , özel olarak bazý topluluklarýn geçmiþteki hallerine iþaret etse de, genel hükümlerinde, bütün insanlarý kuþatacak þekilde, 'Yâ eyyuhen'nâs!..'/ Ey insanlar!' diye hitap eder.

Ayný þekilde, 14 asýr önce ilân edilmiþ bir 'Ýnsan Haklarý Beyannâmesi' mesâbesinde olan 'Vedâ Haccý Hutbesi'nde de Hz. Peygamber (S), herhangi bir kavme deðil, 'Ey nâs!/ Ey insanlar!' diye bütün insanlara hitap etmiþtir. Bu bakýmdan, 'filan kavmin yüceliði, filan kavmin cüceliði' gibi ýrkçý, kavmiyetçi, kabileci, cereyanlara itibar etmek, kendi yaratýlýþýmýzla öðünmek de, utanmak da, Allah'ýn takdirine isyandýr.. Övünülecek olan, insanlýðýn tamamýnýn hayrýna olacak þekilde hizmetler etmektir.

Biz Müslümanlar ezelden beri, 'Millet-i Ýbrahîm' olarak, 'Millet-i Ýslâm'ýz. 'Sizin en üstün ve faziletli olanýnýz, en taqvâlý, yani Allah'ýn emirlerine en fazla riayet edeninizdir..'meâlindeki 'Ýnne ekremekum indallahi etqaakum' âyeti, temel kýstasýmýzdýr.

*

Geçen gün, Üniversitede sosyal bilimler alanýnda okumuþ bir kardeþlerimizle konuþurken, söz, Adolf Hitler'in 'üstün ýrk'nazariyesine geldi..

Aslýnda, Hz. Musâ'nýn getirdiði ilahî mesaj ve Þeriati, O'nun 40 gün kadar süren Tûr-u Sinâ'ya gidiþ- geliþi sýrasýnda, hemen altýnlarýný eritip bir 'altýn buzaðý heykeli' yaparak ona tapýnan ve Benî Ýsrail Samirîleri diye anýlan, sonra da kendilerini, kan soyu bakýmýndan da 'en üstün ýrk' ve diðer bütün insanlarýn da kendilerine hizmet etmesi için yaratýlmýþ kitleler olarak gören Yahudi anlayýþýnýn Adolf Hitler tarafýndan tersine çevrildiði ve, 'Saf aryen ýrkýna mensup, sarý saçlý, mavi gözlü, beyaz tenli nordik/kuzeyli almanlarýn (yani, bütün Almanlarýn deðil) 'üstün ýrk'; Yahudilerin ise, imhasý gerekli 'zararlý ýrk'; diðer bütün kavimlerin de, 'üstün ýrk'ýn emirlerine riayet ettikleri müddetçe insan haklarýndan faydalanabileceklerine müsaade edilebilecek 'vasat ýrk' olarak sistematize edildiði anlatýlýrken..

Genç kardeþimiz, Hitler'in, ünlü eseri 'Mein Kampf/Kavgam)'da, bizim içimizden 'çýkan'lardan birisine, bir 'ulus-devlet' kurduðu için övgüler yaðdýrdýðýný, o kitabýn Almancasýndan okuduðunu söyledi..

O övgülerin, o sitayiþlerin Ýslâm Milleti'ne neye mal olduðunu hepimiz gördük ve hâlâ da görmekteyiz.

*

Ýslâm'ýn kesinlikle reddettiði kavmiyetçi/ þeytanîyaklaþýmlarýn özellikle de son 150-200 yýldýr zihin dünyamýza musallat edilmesi yüzünden, hemen hemen bütün Müslümanlar toplumlar çeþitli kavimlerin diðerlerinden, üstün veya aþaðý olarak nitelendiði ve birbirleriyle boðazlaþtýrýldýðý bir çaða geldik.

Ama, bu kanlý-irinli cereyaný, inancýmýzýn deðerleriyle pansuman edeceðiz, inþaallah.. Yürünecek baþka her yol, hepimiz için daimî bir 'çýkmaz sokak'týr.

*