Genelkurmay Baþkanýmýz Orgeneral Necdet Özel “Savaþacak hâlimiz yok!” demiþ.
Birkaç önce de “Amerika’dan izin almaksýzýn Sûriye’ye karþý bir askerî harekâtagiremeyeceðimizi” söylemiþdi.
Þahsen tanýmadýðým ve meslekî evveliyâtýný da hiç bilmediðim Necdet Paþa bu iki açýklamasýyla, ama aslýnda daha ilkinde, saygýmý kazandý, çünki, esas niyeti bu olmasa bile, özü sözü doðru merd bir asker olduðunu apaçýk ortaya koymuþ oldu. Lafý kýrk vâdîden dolandýrmadý.
Bir yurddaþ olarak kendisine medyûn-u þükrâným.
Peki ama biz yýllardýr ne diyoz?
Þimdi ben “Bu ordu muhârebe edemez!” yazýnca bana en pespâye üslûbda küfürnâmeler yazan eþhâsa soruyorum:
Genelkurmay Baþkaný’na da içinizdeki çirkefi püskürtme, bakýnýz “cesâret” demeyeceðim, “tutarlýðý”ný gösterdiniz mi?
Geçelim!
En basit nezâket kurallarýna hâkim olmak bir yana, daha okuduðunu doðru anlamakdan âciz bu hürefâ-yý nâ-þerîfeye bu kadar kâðýt, mürekkeb ve zaman harcamak hatâ.
Zâten ben bunu deðil þu husûsu belirtmek istiyorum:
Daha eskilerden belki de bir düzine yazýyý bir yana býrakalaým ama sâdece son üç hafta boyunca Sûriye meselesi dolayýsýyla TSK’nýn hâl-i pür-melâlini tasvîr eden üç yazý yazdým. ( “Bir Sanki-Ýmiþ-Gibi Ordusu” , 20.06.12 *** “Çölde BirFeryad” , 22.06.12 *** “Savaþ Yorgunluðu” , 24.06.12)
Bu vesîleyle tekrâren vurgulamak istediðim bir nokta var:
Ben Türk Silahlý Kuvvetleri’ni kýsmen çok aðýr bir tarzda eleþtirirken bunu keyfimden deðil içim ezilerek yapýyorum, zîrâ ülkenin en önemsediðim kurumlarýndan biri. Böyle bir kurumun yozlaþarak bir Yeniçeri zorbalarý ve baldýrýçýplak Patronalý Halil Tâifesi derekesine düþmesine içim kan aðlýyor da ondan!
Ayrýca dipsiz kuyu gibi savunma bütçesine akýttýðýmýz yüz milyarlarca liranýn nerelere harcandýðýný, onu geçdim, benim vergilerimden (364’ü general ve amiral!!!) yaklaþýk kýrk bin subayýmýza kaçar lira maaþ ödendiðini merâk ediyorum! Helâl edeceðim ama hiç deðilse kaç para helâl edeceðimi bilmek istiyorum! Daha zâbitlerine verdiði parayý açýklamakdan korkan ve bunu hicab duymaksýzýn bir “askerî sýr” vechesine büründürmekden dahî çekinmeyen bir yapýya güvenemediðim için huysuzlanýyorum, ayýb deðil ya!
Bu baðlamda bize yedi sekiz yýldýr “büyük devlet” olduðumuz palavrasýný “enjekte” etmeðe çalýþan politikacý ve gazeteci meslekdaþlara artýk içimden bir acý tebessüm postalamak dahî gelmiyor.
Büyük devlet, öyle mi?
Ne “büyük” devlet olduðumuz “Mâvi Marmara” Katliâmý’nda belli oldu!
Büyük Devlet’in Büyükleri hesablaþmayý anlaþýlan Mahkeme-i Kübrâ’ya býrakma karârý aldýlar.
Genelkurmay Baþkanýmýz ilâveten demiþ ki “Sûriye’ye ne yapacaðýmýzý yaptýðýmýzzaman görürsünüz.”
Yâni “Aklýmda!” diyor sanki lâdes tutuþmuþuz gibi!
Hele þu bunaltýcý sýcaklarý bir atlatalým...
Lâkin hiiiç zahmet buyurmayýnýz, Paþam!
O cevab ânýnda gerekti!
Bu saatden sonra yapabileceðiniz ancak 30 Aðustos’da Anýtkabir Defteri vâsýtasýyla Ata’ya mesaj yollarken “þu lânet olasýca Sûriyelileri” kendisine þikâyet etmek olabilir!
Alýþkýnýz. Adam öleli 74 sene oldu biz hâlâ bütün problemlerimizi “âidiyeti cihetiyle” ona havâle etmekden vazgeçemedik.
Ah, diyorum, bir gün, sâdece tek bir gün için þöyle bir kalksa da Ankara’yý elden geçirse...
Neyse, Paþam, vakit hayli ilerledi. Ben müsaadenizle artýk kalkayým.
DÜZELTME: Geçen hafta büyük bir cehâlet eseri olarak namaz saatlerinin “teknik” zamâna göre saptandýðý potunu kýrmýþým.
Buna göre yaz saati üzerinde oynayarak meselâ Ýstanbul ve Mekke arasýndaki namaz vakitlerini ayný saate denk getirmek imkâný varmýþ gibi sersemce bir cümle kurmuþum.
Oysa namaz vakitleri “astronomik” zamâna, yâni güneþin doðuþ zamânýna göre belli olur ki bundan ötürü Mekke’deki mü’minlerle Ýstanbul’dakilerin ayný vakti ayný saatde kýlmalarý tabii imkânsýzlaþýr.
Özür dilerim!
Derhâl kendime bir “tekdir” verdim ve dosyamý getirterek oraya iþledim.