Bir diğer 'Pazar Hasbihali'ne daha, hayır dileklerimiz ve selamlarımızla başlayalım..
*Ankara'dan 'uluslararası ilişkiler ve strateji' uzmanı olduğunu belirten İbrahim Şengül isimli okuyucu diyor ki: 'Yıllarca, 'Büyük Orta Doğu Projesi' denilen ve kısaca 'BOP' diye anılan bir emperyalizm oyunu etrafında, bilen-bilmeyen niceleri bu 'proje' üzerinde konuştu, hatta bizzat Başkan Tayyip Erdoğan da suçlandı.. Çünkü, o da BOP'un başkanlarından birisi olarak devrede bulunacaktı.
Bence, Başkan Erdoğan'a yapılan suçlamalar yersizdi.. Çünkü, Erdoğan'ın, mahiyeti tam olarak bilinmeyen o projenin içyüzünde neler olduğunu anlamak için bu işin içinde bulunması gerekiyordu.. Yoksa, o masada olmaksızın, orada alınacak kararlara nasıl etkili olunacaktı?
Ve amma, 'BOP' denilen o proje, ilerletilemedi; kenara konuldu..
Suriye'de olup bitenler ise, ortaya öyle bir tablo çıkardı ki, nice çevreler şimdi, o 'BOP' yoksa, baş harfleriyle yine kısaca 'BOP' denilen 'Büyük Osmanlı Projesi' miydi? Başkan Erdoğan yoksa bu ihtimali mi şekillendiriyordu, kendi zihin dünyasında?' diyorlar.
Ama, Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra bu coğrafyada, 100 yılı aşkın zamandır, hep kan, gözyaşı, katliam ve vahşilikler ve de harabelerden başka bir şey görülmedi-yaşanmadı..
Halbuki, Selçuklular ve sonra da Osmanlılar zamanında, , 'Moğol İstilâsı' hariç, 700 yıla yakın bir süre bu bölgede, genel olarak bir huzur ve barış dönemi yaşanmıştı.
Başkan Erdoğan'ın zihninden neler geçer bilemem, ama, Siyonistler hariç, bu coğrafyanın etnik kökenleri ne olursa olsun, halkların tamamı, Osmanlı yüzyıllarını hayırla ve hayranlıkla anıyor.. Ben bu coğrafyada yıllarca gezdiğim halde, hemen hiç bir ülkede Osmanlı asırlarını hayırla anmayan kimseye rastlamadım, desem, abartı olmaz.. Başkan Erdoğan, bu coğrafyayı iyi okuyor ve açılımı 'Büyük Osmanlı Projesi' olan yeni bir (BOP) sahnelemek istiyor.
--Evet, bu okuyucumuzun değerlendirmesi böyle..
Bu vesileyle 110 yıl öncelerde bir şair, (Mithat Cemal), Osmanlı'nın artık son demlerinin geldiğini söyleyenlere karşı, 'Ölmez bu vatan, farz-ı muhâl, ölse de hatta.. Çekmez kürenin sırtı, bu tâbût-u cesîmi..' (bu büyük tabutu..) diyordu.. Evet, o şair, şairane bir sezişle, 'Bu vatan ölmez ama, farz-ı muhal ölecek olsa, kürenin sırtı, bu büyük tabutu nasıl taşıyacak?.' diyordu.. Şirin tahmin, tasavvur ve tahayyülü doğru çıkmıştı.. Çünkü, Osmanlı'nın büyük tabutu sadece bu coğrafya tarafından değil, bütün dünya tarafından da kaldırılamıyor..
Okuyucumuzun öngördüğü ya da temenni ettiği üzere, bu coğrafya için, yeni bir Osmanlı barış dönemi'nin oluşmasının doğum sancıları mı var?
Ki, bu coğrafyada olsa bile, bazı güç odakları, 'Yeni Osmanlılık' siyasetinden rahatsızlıklarını alenen yazıyorlar.. Hatta, Halifeliğin ihya edilmek istendiği bile, bir tehlike olarak dile getiriliyor. Ve isteniyor ki, Müslüman dünyasındaki perişanlık sürsün.. Hatırlayalım ki, Osmanlı, Balkan Savaşı ile meşgul iken, 1912'lerde İtalya da, Osmanlı'nın Kuzey Afrika sahillerindeki (bugün Libya diye anılan ülkedeki) Trablusgarb sahillerine çıkarma yaptığı zaman, Sunûsîlik Hareketi'nin lideri Şeyh Büyük Sunûsî ve Ömer Muhtar gibi yardımcılarının liderliğindeki 60 bin kadar mürit, develerine binip sadece kılıç, kalkan, ok vs. ile saldırıya geçtiler ve bu kuvvetlerin yarıdan fazlası, son derece modern silahlara ve diğer makineli tüfeklere sahip İtalyanlar tarafından 'şehit' edildiler, ama, İtalyan güçleri de sahillerde çivilendiler. Daha sonra, sonraları Müslüman olan Muhammed Esed (ilk ismi, Lepold Weiss) , Şeyh Sunûsî''ye , 'O kadar modern bir orduya karşı o kadar yetersiz silâhlarla karşı koymaya çalışırken, ağır kayıplar vereceğinizi düşünmemiş miydiniz?' diye sorar.. O da, 'İstanbul'da Halife, cihad ilân edince, bizim burada kuvvetlerimizin hesabını yapmamız alçaklık olurdu..' der..
Evet, Müslümanların birlikte hareket etmesi işte böyle bir şer'î güç odağı olan Hilâfet kurumu bunun için vazgeçilemez bir kurum idi. Yine hatırlayalım ki, Osmanlı ülkeleri, emperyalist-şeytanî güçlerce parçalandığı zaman, Batı dünyasının hegemonyasını tehdit eden bir güç odağı bertaraf edilmiş oluyordu. Batı emperyalizmi, artık, Müslüman dünyalarına, dolaylı olarak egemen olacaktı..
Şimdi, İslam Milleti'nin uyanık evlatları 100 yıl öncelerdeki o büyük saldırının sonuçlarını gidermek ve dünya çapındaki birliklerini sağlamak için, neler yapmaları gereğini daha bir derinden düşünüyorlar. Mesele, 'Büyük Osmanlı Projesi' lafına tarihte asırlarca yaşanmışlığa işaret etmesi açısından söylenmiş kabul etmek ve amma, 'Dünya Müslümanlarının Birliği'ni gerçekleştirmenin hele de mevcut şartlarda son derece acil bir gereklilik olduğu ortadadır. Ve inşaallah bu uyanış o sonucu da getirecektir.
*N. Uçkan isimli okuyucu, 'Suriye'deki kazanımların zarar görmemesine azamî dikkat sarf edilmeli.. Hâlâ seküler / laik sistemlerde ve bu sistemlere itiraz etmeden yaşayanların da, İslami kimlikle hizmet edecekleri iddiasını bir daha düşünmeleri gerekir..' diyor..
· *Ahmet isimli okuyucu da, 'Suriye'deki gelişmelere karşı çok uyanık olunması gerektiğini, emperyalist ülkelerin bir tarafta Nusayrî azınlığını, diğer taraftan PKK/PYD'yi kullanmak isteyeceklerini' belirterek, 'Türkiye hele de bu saatten sonra Suriye'de kalıcı bir huzuru tesis etmek için ciddi gayret sarf etmeli. Suriye'nin geçmişte yaşadıklarını bilmeyenler meseleye çok safça yaklaşabilirler.' diyor..
*Furkan Kılıç isimli okuyucu da aynı konuya değinerek, 'Suriye rejimine destek olmak, İran'a da , Lübnan Hizbullahı'na da yakışmıyordu.. Stratejik hesaplar yaşanan realiteyi örttü.. Ezilen, işkence gören, öldürülen yüzbinlerce kadın, erkek, çocuk önemsenmedi, muhalefet edenler de hemen terörist damgasını yiyorlardı..' diyor..
*Urfa'dan Nezir Kaya isimli okuyucu da, '15 Aralık günkü Hasbihal'de, 'Nizar Kabbani'den aktardığınız 'Horoz' isimli şiiri, sahiden de çok güzelmiş; Müslüman halkların tepesine oturtulan diktatörler, emperyalistlerin emrine göre kendi halklarına horozluk yapıyorlar..' diyor..
Benzer bir görüşü, Hollanda'dan İbrahim Turgut isimli okuyucu da dile getirmiş..