Türkiye’yi izlerken “garip” bir duygu içindeyim... Bir yaným, “normaldir” diyor, “seçim sürecine girmiþ her ülke kendi içine bu ölçüde kapanýr...” Diðer yaným, “iyi de ufukta Büyük Ortadoðu Savaþý göründü, her þey an meselesi, memleketin gelen fýrtýnadan haberdar olmasý gerekiyor” diye müdahale ediyor...
Ýþimiz zor... Suudi Arabistan Dýþiþleri Bakaný Suudi el Faysal’ýn açýklamasý, açýk savaþ uyarýsý: Yemen’de iþler kontrolden çýkarsa, gereken müdahaleyi yaparýz! Devam ediyor, “Ýran’ýn Yemen’e el koymasýna izin vermeyiz...” Bu, 1- Yemen iç savaþýnýn kaçýnýlmaz, 2- Bu süreçte Suudi liderliðindeki Körfez ülkeleri müdahalesinin durdurulamaz olduðunu gösteriyor...
Diðer yanda, Beyaz Saray sözcüsü Denis McDonough’un doðrudan Ýsrail’i hedef alan sözleri: Ýsrail artýk bir baþka ulusa ait topraklarý 50 yýldýr yaptýðý gibi askeri olarak denetleyemez. Filistin topraklarýndaki iþgal sona ermelidir. Netanyahu, seçim kampanyasýnda Ýsrail vatandaþý Araplar için söylediklerinin yanlýþ anlaþýldýðýný söyledi ama, diðer yanda Ýsrail Silahlý Kuvvetleri’nin Batý Þeria’da büyük bir ayaklanmayý bastýrma planlarý üzerinde çalýþtýðý da ortaya çýktý!..
Belli ki, Irak-Suriye-Lübnan hattýnda süren savaþa, yakýn gelecekte Yemen ve Filistin savaþlarý da eklenecek. Bu arada, tabii ki, Musul’un DAEÞ’ten kurtarýlmasý operasyonu adým adým yaklaþýyor. Bugüne kadar, Türkiye’nin, sýnýr ötesindeki geliþmelere askeri müdahalesine karþý çýktým ama, Musul, farklý... Türkiye o harekatta þu veya bu þekilde yer almadýðý taktirde, savaþ sonrasýnda kurulacak diplomasi masasýnda yer alamaz... Bu denklem, hükümetin önüne, seçim kampanyasýnýn zirve günlerinde gelecek ve ülke olarak bir karar vermek zorunda kalacaðýz...
Ýran’ýn, Þii’liði bir Acem milliyetçiliðine dönüþtürüp Suriye-Irak coðrafyasýný kan gölüne çevirmesinden sonra, belli ki, ne Suudi Arabistan Yemen’de, ne de Türkiye Musul baþta o coðrafyada hareketsiz kalma þansýný geride býrakmýþ durumda...
Artýk generaller konuþacak...
Ortadoðu, diplomatlarýn sustuðu, generallerin konuþacaðý korkunç bir sona doðru ilerliyor... Bu iþin sonunda, Türkiye dahil, bölgedeki tüm iddialý devletlerin bir Kasým Süleymani’sinin kendini göstereceðinden emin olabilirsiniz...
Bölgenin iki devleti bu geliþmeyi zorladý... Netanyahu’nun “Ben iktidar olduðumda baðýmsýz Filistin Devleti bir hayaldir” sözü, açýk meydan okumadýr. Her sözün bir bedeli vardýr ve bu bedel, yakýnda Batý Þeria ve Gazze’de Ýsrail’e iletilecektir...
Netanyahu’nun Amerikan Kongresi’ndeki konuþmasýnda söylediði “Ýran 4 Arap devletini (Irak, Suriye, Lübnan, Yemen) yuttu” sözlerini yanýtlayan Ýran Cumhurbaþkaný Yardýmcýsý Ali Yunusi’nin “Baðdat büyüyen imparatorluðumuzun baþkentidir, Ýran, bir kez daha nüfusu Irak ve ötesine ulaþan bir imparatorluktur” sözleri bir baþka meydan okumadýr, bedeli vardýr.
Bedel, kuþkusuz, Yunusi’nin açýklamalarýnda satýr arasýna sýzdýrdýðý, “Ortadoðu’yu yeni Osmanlýlar’dan koruyacaðýz” sözünde saklýdýr.
Yeni Osmanlý deðiliz ama...
“Yeni Osmanlýcý” deðiliz ama, Ortadoðu’nun Ýran ve Ýsrail’in þiddet politikalarýna terk edilecek bir coðrafya olmadýðýný da bilmek zorundayýz... Bölgeye dönük yakýn ilgiyi, “Yeni Osmanlýcýk” ve“Sünnici dýþ politika” olarak deðerlendirenlerin, Ýran’ýn Ortadoðu’nun bütün cephelerinde general ve Devrim Muhafýzlarý/Þii milisleriyle yer almasýný -nedense- görmezlikten gelmesi dikkat çekici...
Evet, bir seçim dönemindeyiz ve demokrasimizi sakin sulara, emin limanlara rotalandýrmaya çalýþýyoruz ama, içinde yaþadýðýmýz bölgede -ne yazýk ki- demokrasi dýþý güçler sürekli savaþ arayýþýnda... Alarmda olmak durumundayýz...
Günlük siyasetin sýcak tartýþmalarý hepimize cazip gelebilir... Bu durum, siyasal/sosyal körleþme yaratmamalý...