Büyük tuzak

Önceki yazımızı “Türkiye ve Hükümet karşıtı saldırılar devam edecek” diye bitirmiştik. Yazının mürekkebi kurumadan İngiliz Financial Times gazetesinden saldırı mahiyetinde bir yazı daha geldi. Daniel Domney imzalı yorumda Türkiye’nin Batı ile bağları hakkında şüphelerin arttığı, Batı’nın artık Türkiye’ye güvenmediği iddia ediliyor.

Daha önce de belirtmiştik, uzun süredir Türkiye’nin marjinalleştirilmesine ve Hükümet’in çift yönlü kuşatılmasına dönük yoğun bir kampanya var. Buna karşın sözkonusu saldırıların yeterince doğru anlaşılmadığı kanaatindeyim:

Öncelikle, mesele Hakan Fidan veya başka bir bürokrat meselesi değildir. Fidan bugün gitse ve yerine çok farklı bir isim gelse dahi saldırı kampanyası kesilmez...

İkincisi, saldırılar İsrail boyutunu aşalı çok oluyor. Bu konuda belli çevrelerde kesin bir kanaat oluştu ve şu aşamada kararın uygulanmasında taşeron isimler ve kuruluşlar kullanılıyor...

Üçüncüsü, bu gidişattan ABD Başkanı ve yakın çevresi de çok memnun değil. Kendi derdine düşmüş olan Başkan Obama mevcut Türkiye algısı ile sadece Türkiye’nin değil, ABD’nin bölgesel çıkarlarının da zarar göreceğini çok iyi biliyor. Ne var ki Washington’da gündem ve öncelikler hızla değişiyor...

Son olarak, mesele haklı olmak veya haksız olmak meselesi de değil. Bazı yorumcular “demek ki çok iyi işler yapıyoruz ki bize saldırıyorlar” diyor. Mesele kime zarar verdiğimiz veya haklı olmamızın ötesinde bizim bundan ne kadar zarar göreceğimiz ve haklılığımızı eyleme dönüştürüp dönüştüremeyeceğimizdir. Yoksa İsrail’in ne olduğunu hemen herkes biliyor, bu bir sır değil. Merkel de, Putin de, Obama da, hatta Afrika’nın en ücra köyleri de İsrail’in yanlışları konusunda yeterli malumata sahip. Hatta İsraillilerin kendileri bile yaptıklarının yanlış olduğunu ama bu yanlışlar için geçerli nedenleri bulunduğunu düşünüyor...

Hedef Hükümet

Saldırı kampanyasının asıl hedefi Hükümet ve Türkiye’nin istikrarı. Türkiye’nin küçük bir sarsıntı ile koalisyon yönetimine geçmesini, alternatifsiz görünen Erdoğan’ın tasfiye edilmesini arzu ediyorlar. Eğer seçimlerden koalisyon hükümeti çıkarsa veya başkasının desteğine daha fazla ihtiyaç duyan nispeten zayıf bir hükümet çıkarsa, asker veya başka bir kurum hükümeti dengeleyecek güce kavuşabilirse mutlu olacaklar.

Kampanyayı yavaşlatmak ve durdurmak ise kanaatimce hâlâ mümkün. Bunun için Türkiye’nin de yumuşatmaya dönük kapsamlı bir kampanya düzenlemesi gerekiyor. Batı dünyası, hatta Yahudi lobileri sanıldığı gibi tek blok değil. Tam aksine çıkarları farklılaşan, hatta çatışan aktörlerden oluşuyor. Avrupa başkentlerinde daha fazla görünmek; Batı medyasına daha sık ve sempatik demeçler vermek; çevre, insan hakları ve diğer evrensel alanlarda Türkiye’nin katkısının altını çizmek; Batı kamuoyunu rahatsız eden konuları daha az gündeme taşımak akla ilk gelen önlemler olabilir. Ayrıca Batı ailesinde yeni dostlar edinmek, eski dostlukları tazelemek de faydalıdır.

Diğer taraftan içeride de bir kuşatma çalışması olduğunu unutmamak gerekiyor. Safların sıklaştırılması, safta gereksiz itiş kakışların bir an önce bitirilmesi şart... Bahis konusu kampanyayı düzenleyenler başarılı bir şekilde iktidarı oluşturan koalisyon aktörlerinin içine şüphe düşürüyor. Bu şüphenin peşine düşmek en büyük yanılgı olacaktır. En önemlisi Gezi benzeri olaylar her vesileyle tazelenmek istenecektir, buna da dikkat...

Elbette yapılabilecekler bununla sınırlı değil, fakat bugünkü yerimiz bu kadar. Sağlıcakla kalın...