Büyükelçiler ne yapar ne yapamaz

Türkiye ‘yine’ bir ABD büyükelçisini tartýþýyor.                                          

Diplomatik temsilcilerin ‘neyi yapýp, neyi yapamayacaklarýný’ belirleyen sözleþme, 1961 tarihli Viyana Sözleþmesi.

Türkiye, sözleþmeye 24 Aralýk 1984’te taraf oldu.

Temsilcilerin görevlerini tanýmlayan 3. madde özetle þöyle:

- Devletini temsil etmek;

- Görev yaptýðý devletteki vatandaþlarýnýn çýkarlarýný korumak;

- Devleti adýna müzakereleri yürütmek; 

- ‘Yasal imkanlar dahilinde’ o devletin durumunu ve geliþmeleri kendi devletine rapor etmek; 

- Ýki devlet arasýndaki dostluk, ekonomik, kültürel ve bilimsel iliþkileri geliþtirmek.

9. maddeye göre, devletler istemediði kiþiyi elçi olarak kabul etmeyebiliyor veya göreve baþladýktan sonra reddedebiliyor; bunun için gerekçe gösterme zorunluluðu yok.

Ýlgili devlet de aday veya elçisini deðiþtiriyor.

Bu tip konular nedense en sýk ABD elçileriyle ilgili yaþanýyor Türkiye’de.

Bugünkü konumuzun adý John Bass!

Siyasi olarak kýsa sürede epey tartýþma konusu üretti.

Ama yerimiz dar.

Sadece baðlý olduðu Viyana Sözleþmesi ve Ankara’ya atanmadan önce Senato Dýþ Ýliþkiler Komisyonu’nda senatörlerin ‘mülakatýnda’ söyledikleriyle deðerlendirelim.

Senatörlere þöyle demiþti Bass; “Ýsrail, Kýbrýs ve Ermenistan ile ikili iliþkilerin normalleþmesine katkýda bulunmak için çalýþacaðým; önceliðim Kürt sorunu, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açýlmasý ve iki ülke arasýndaki ekonomik iliþkilerin daha da geliþtirilmesi olacak; Türkiye’deki ABD karþýtlýðýný deðiþtirmek adýna daha fazla insana eriþerek, halký bilgilendirme çalýþmalarýný arttýracaðým.”

Sonuç;

- Ýki devlet arasýndaki dostluk, ekonomik, kültürel ve bilimsel iliþkileri geliþtiremediði açýk.

- Ýliþkileri bozan elçi olarak, devleti adýna müzakere yürütürken ek bir katkýsý da olmadý.

- Bu açýdan devletini iyi temsil ettiði söylenemez.

- ‘Kürt sorunu’, Ruhban Okulu, Ýsrail’le iliþkiler veya Türkiye’de ABD karþýtlýðýnýn giderilmesine yönelik bir ‘katkýsý’ da görülmedi.

- Türkiye’deki geliþmeleri Washington’a rapor etme görevindeki baþarýsýný ise üstleri biliyor.

En azýndan biz Wikileaks’ten öðrenene kadar!

***

Bass, selefi Francis Ricciardone’nin siyasette býraktýðý olumsuz mirasýn ardýndan Dýþiþleri Bakaný John Kerry’nin danýþmanlýðýndan bu göreve atandýðýnda, ‘iliþkileri onarma’ beklentisi yaratmýþtý.

Yakýn zamanda en çok tartýþýlan Büyükelçi Eric Edelman’dan (2003-5) sonra gelen Ross Wilson (2005-8) ve James Jeffrey’i (2008-10) hatýrlatanlar oldu o günlerde.

Bass da daha memur, daha diplomat, daha az medyatik (hatta ortalýkta görünmeyecek) bir profil çizdi; olumlu algý adýna da olsa Türkçe’sini hemen hiç kullanmadý.

Ama beklenen olmadý.

Ortaya bir ‘Wilson görünümlü Edelman’ çýktý.

(Ama çok açýdan bir Edelman veya Ricciardone de deðil.)

Bir danýþman ve özel kalem olarak ‘bakanlýðý veya bakanýnýn verdiði rolü oynamak’, bu çok da ‘kendi’ olmayan modeli ortaya çýkarmýþ olabilir.

Zaman gösterecek.

Dýþiþleri Bakaný Mevlüt Çavuþoðlu’nun, muhatabý Kerry ile bu konuyu görüþmesinin doðuracaðý sonuç da bir iþaret verir.

***

Osmanlý’nýn ilk Washington Büyükelçisi Ahmet Rüstem Bey.

Hikayesi çok enteresan.

Ayný zamanda ABD’nin ‘istenmeyen kiþi’ ilan ettiði ilk Türk Büyükelçi.

Görev süresi 24 Haziran-9 Ekim 1914.

Nedeni, Osmanlý’ya karþý ‘Ermeni soykýrýmý’ kampanyasý ile mücadele etmek; ederken de Britanya’nýn ve Fransa’nýn sömürgelerine, Çarlýk Rusyasý ve Avusturya’nýn azýnlýklara, ABD’nin siyahlara ve Filipinler halkýna yaptýklarýný anlatmak!

Ýç savaþtaki Polonya’dan Osmanlý’ya sýðýnan ‘mülteci’ bir baba ile Ýngiliz bir annenin Alfred Bilinsky olarak doðan oðlunun, bir diplomat, savaþ madalyalý subay, Adana Milli Müdafaa Cemiyeti, Meclis-Mebusan ve TBMM üyesi; Cumhuriyet’ten sonra da Atatürk’ün danýþmaný ve 6 dilde Avrupa’da Türkiye’yi savunan Ahmet Rüstem Bilinski’ye uzanan hikayesini mutlaka okuyun.