Cahiliye belgeseli çok iş yapar!

Gün geçmiyor ki ruhumuzu sıkan, vicdanımızı sızlatan, mantığımıza sığmayan, aklımızın almadığı bir olay yaşamayalım

Cahiliye döneminde yaşananlar, akıl, mantık ve vicdan sınırlarını zorluyordu.

Cahiliyeyi arar olduk!

Ebu Cehil ve Velid bin Mûğîre bu canileri, vicdansızları görseydi insanlık damarları çatlar!

Cahiliye dönemiyle alakalı onlarca tez, kitap ve mecmua mevcut. Halkın anlayabileceği bir usul ile bu dönem yeniden kitaplaştırılarak yayına alınmalı.

Cahiliye belgeseli çekilerek vicdanlara seyrettirilmeli.

Cahiliye döneminin ısrarcı ve inatçılarının sonları zihinlere ezberlettirilmeli.

Kasemle temin ediyorum o dönemin vicdansızlıklarıyla günümüz vicdansızlığı arasında hiç fark yok.

Canice, vahşice işlenmiş, hiçbir vicdan sahibinin kabul etmeyeceği bu olaylar karşısında merhamet-i Rahmani'nin işleyeceği günleri dört gözle bekliyoruz.

Güven, zor kazanılan ama kolay kaybedilen ve bir daha yerine ikame edilemeyen bir duygudur. Özel hastaneler nezdinde yaşanan bebek ölümleri bu kurumlara ve doktorlara karşı olan güveni tamiri imkânsız bir şekilde sarstı.

Özel hastanelere ve özel hastane doktorlarına nasıl güven olacak bundan sonra merak etmiyor değilim.

İşin bir diğer ilginç boyutu ise bu cürümleri işleyen insanların pek çok isimle çok kolaylıkla aynı kare içerisinde resim çektirebilmeleri.

Her ne kadar bu isimler fotoğraf çektirmek isteyen kişiyi tanımasalar da nihayetinde kötücül emeller doğrultusunda kullanılıyor!

Hatırladığım kadarıyla bir iş adamı Cumhurbaşkanı Erdoğan'la olan fotoğrafı sayesinde Kuveyt Emirini dolandırmıştı.

Hatırlarsanız geçtiğimiz yazılarımda kamera üzerine hassasiyetle durmuştum. "Kamera katildir." diye kendimi boşuna paralamıyorum. Son yaşadığımız olaylarda kameranın önemi bir kez daha açığa çıktı.

Savcı, kendisine meydan okuyan katilleri ve çeteyi bir kamerayla yendi. Savcı hayra kullandı; milletini büyük bir beladan kurtardı ancak çoğu zaman şerrin silahı olarak hanelerimize, çocuklarımıza yönelmiş durumda.

Herkes birbirine silah yerine kamera çekiyor artık.

Filistin mücadelesinin unutulmaz liderlerinden Yahya Sinvar'ın şehadeti sırasında bütün dünyaya haykırdığı şecaatini de Allah bize kamerayla göstertti.

Bir gün önce Taksim Cami Kültür Merkezi'nde üniversiteli öğrencilere Yahya Sinvar'ın kitabının tanıtım lansmanına katılarak "kamerayı kitapla yeneriz" diye konuşma yaptım. Bir gün sonra Allah'ın aslanı koca yiğit Yahya Sinvar'ın şehadetine şahitlik ettik; yıkıldım.

Onurlu olursan, O'nun yolunda olursan, İslam için canından geçersen Allah cinayet işlemek için kullandığın kamerayla bir cani ve katil olduğunu böyle gösterir evelallah.

Son günlerde hem ülkemizde hem Filistin'de yaşanan zulümlere ve vicdansızlıklara bakınca Rabbimizin merhametinin büyüklüğüne şahit oluyoruz.

Bu kriz sadece maddi vücudumuzu öldürmüyor, aklımızı, ruhumuzu, vicdanımızı, mantığımızı yok ediyor. İnsan olmaktan çıkarıyor, birer hayvana dönüştürüyor!

Sadece kendimizin iyi olması yetmiyor.

Hepimizin iyi olması gerekiyor.

Bana dokunmayan yılan neden bin yıl yaşasın?

Bugün bana dokunmayan yarın daha büyük bir tehlike olarak karşımıza çıkıyor.

Ömer Hayyam'a göre "Tarih, kâinatın vicdanıdır."

Sevgi, saygı, duygu, şefkat, merhamet, vefa, ahlâk, doğruluk, dürüstlük, sadakat gibi, insanî ve vicdanî kavramlar, modern hayatın hızlı akışına yetişemiyor!

İyi ile kötünün, zalim ile mazlumun, sancı ile duyarsızlığın farkına varılmasındaki duygu; vicdandır.

Vicdan içimizin kontrolörü, asayiş görevlisidir.

Kendimizi çoğu zaman hizaya çekebildiğimiz anlar vicdanımızın sesinden yükselen ikazların neticesinde olur. Bu ses bizim üzerimizde etki bırakmıyorsa lütfedilen bu nimetten yoksunuz demektir.

Vicdan, arınma ve temize çıkmaya imkân verir.

Vicdan bizi rahatsız ediyorsa sevinelim; bir iç sesimiz olduğuna sevinelim.

Bunca vicdansızlığı ve zulmü izleyenler Allah'ın merhameti sayesinde hala yaşamaya ve nefes almaya devam ediyorlar.

Ama "Allah mehil verir, ihmal etmez."

Dört gözle Allah'ın verdiği sürenin sonuna gelip imha sürecinin başladığı zamanları bekliyorum...