Cambaz ile yandaş

Hakan Aksay diye biri... Doğan Akın’ın sitesinde yazıyor. Yazılarıyla daha önce müşerref olamadım, benim eksikliğim... Bu vesileyle (Ertuğrul Özkök’e ve bana laf sokması vesilesiyle) üç-beş yazısına baktım.

Biraz “celilmiş” numarası yapan bir arkadaş. Ve galiba devrimci... Rusya’da filan çalışmış. Oralara ilişkin malumat sahibi...

Epey de coşkulu bir kalem... “Celilmiş gibi” yapıyor ama yazıları daha çok “sevgi pıtırı” kıvamında... “Yüreğe dokunan” laflar ve enteresan benzetmelerle aklımızı başımızdan aldığını sanıyor.

Sonra, küt, “Ulan n’aptın, sen Başbakansın be!..” diye ünlemli ve bol noktalı bir yazı. (Başkasının Başbakanı üzerinden “telmih” yapıyor. Bizimkine laf sokuyor.)

Bu “ulan”lı yazıyla yüreğini soğutamamış olacak ki, Attila İlhan’ın ifadesiyle, “küt!”, bir ikincisini devreye sokuyor: “Bak Tayyip Bey...”

Bu da bol noktalı ve bol ünlemli bir yazı...

Hakan Aksay, “içkisine” ve “yaşam biçimine” müdahale edilmesinden şekvacı... Özetle, “Kiminle sevişeceğimize, ne yiyip içeceğimize, nasıl yaşayacağımıza karışma ve her gün izlediğimiz bıyıklarını çorbamıza sokma” diyor.

Böyle der, diyebilir, onun görüşüdür, saygıdeğerdir, kimse karışamaz.

Fakat, bu esprili ve celilmiş gibi yapan arkadaş, biraz tuhaf biri.

Bizi şaşırtıyor.

Müşterinin de kafasını karıştırıyor.

Bir yandan şiddet dozu yüksek tanımlamalar ve benzetmeler, diğer yandan içinde yıvış yıvış sevgi sözcüklerinin geçtiği, yukarıda da söylediğim gibi, “yüreğe dokunan” enteresan cümleler...

Hakan Aksay, edebiyatla da ilişkili biri... Yüksek politika bilgisini konuşturduğu yazılarının arasına bir punduna getirip mutlaka Nazım Hikmet’i ve Tolstoy’u sokuşturuyor. “Anna Karenina”yı da çok seviyor. Karenina’da bir “şeyler” bulmak, bir “kategoriye” işaret ediyor bence... Sevsin! Çünkü Anna’ya ve türdeşi Emma’ya (Emma Bovary’ye) akıbet biçen “sıradan bir hayat ve budala budala insanlar”, aynı zamanda müthiş bir çağ sorunsalıdır ve bunun farkında olmak her babayiğidin harcı değildir.

Buradan da anlıyoruz ki, Hakan Aksay “duyarlık sahibi” bir gazetecidir. Evet, “celilmiş gibi” yapmaktadır ve hem kendisini, hem müşteriyi kandırmaktadır ama esasında “sinik” bir karakterdir. Yani, gerçek Hakan Aksay, “Ulan n’aptın, sen Başbakansın be!..” diyen kişi değildir. Gerçek Hakan Aksay sevgi kelebeğidir, vicdan gurusudur ve elbette devrimcidir...

Bu kadar taltif cümlesi ne için?

İsmini çok sık duymadığım, yazılarını merak etmediğim bu duyarlı ve delişmen arkadaş, başkalarının yapıp ettiklerine çok meraklı...

En son, Ertuğrul Özkök’le, bu satırların yazarı arasında geçen Mandela tartışmasına duhul etmiş. Daha doğrusu, “kafa çıkarmış...”

Tartışmayla ilgili bir fikri yok. “Çirkin Afrikalı” diye manşet atan ve Mandela’nın “parayı az bulduğu için” ödülü reddettiğini söyleyen Hürriyet gazetesine bir şey söylemiyor, vicdanlı iki laf etmiyor, ahlaklı bir tavır almıyor.

Tartışanlara laf sokuyor.

Ertuğrul Özkök’e “cambaz”, bu satırların yazarına da “yandaş” diyor.

Hayır, elbette alınganlık göstermiyorum, “yandaş” suçlamalarına alıştım ve artık şerbetliyim. “Yandaş” sözcüğünün sadece bir tanımlamayı ve suçlamayı içermediğini, zaman zaman “hakaret” yerine kullanıldığını da biliyorum.

Fakat, “sevgi pıtırı” kıvamında ağlak yazılar yazan, müşteriyi kaçırmamak için birden halet ve ahlak değiştirip “şedit devrimci” kılığına giren bu arkadaşa sormak istiyorum:

Sen neyin yanındasın birader?

Ben meşru bir siyasi partiyi destekliyorum ve onun yandaşıyım.

Sen kimin yandaşısın?

Üç beş yazına baktım... CHP’nin yanında durmuşsun, bazı darbecilerin yanında durmuşsun, “andıç medyasının” yanında durmuşsun, “laik yaşam biçimini” dayatan Kemalistlerin yanında durmuşsun, ifade özgürlüğünden ruh gibi tırsan bürokratların yanında durmuşsun, “devrimci şiddet”ten örnekler sergileyen Gezi ahalisinin yanında durmuşsun, halkı küçümseyen politikacıların yanında durmuşsun, “ordumuza güveniyoruz” diyen entelektüellerin yanında durmuşsun... Neredeyse boşun yok!

Sen bir şeylerin, bir fikrin, bir dünya görüşünün, bir ahlak felsefesinin, bir yaşam biçiminin, bir hükümet programının, bir “izm”in yanında duruyorsun, durabiliyorsun, “bağımsız gazeteci” kimliğine halel gelmiyor da, ben halkın “seçilmiş” temsilcilerine sahip çıktığım için neden “yandaş oluyorum?

Hadi ben “yandaş”ım...

Ertuğrul Ökök niçin “cambaz” diye taltif görüyor?

Hürriyet’in kapılarını sana açmadığı için olabilir mi?