Cami, kilise, dindarlýk ve vergi

Çok farklý iki laiklik ya da sekülerlik modeli: Türkiye ve ABD Türkiye, malum, anayasasýnýn ikinci maddesinde laiklik ilkesinin bir anayasal ilke olarak yer aldýðý ama ayný zamanda bu ilkenin iyi tanýmlanmadýðý, anayasanýn ilgili maddesinin de, 24. Madde, bir dizi boþ laf ettiði bir ülke.  

Üstelik 24. Madde, din ve vicdan hürriyeti isimli madde, Anayasanýn 14. Maddesine gönderme yapýyor, bu 14. Maddenin ismi de “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanýlamamasý”, yani din kurumu en baþtan potansiyel bir sorun, bir tehlike olarak görülüyor.

ABD türü laiklik ise, onlar laiklik kelimesinden çok sekülerlik kelimesini tercih diyorlar, 18. Yüzyýlýn sonundan kalma bir anayasal ek (first amendment), ile iþi götürüyorlar ve laiklik ya da sekülerlik kavramýný kamu parasýnýn herhangi bir inanca tahsis edilememesi konusuna indirgiyorlar.

Çok net ifade ediyorum, benim de laiklik ya da sekülerlik tercihim, yani vatandaþ-din-devlet iliþkisi tercihim kamu kaynaklarýnýn, parasýnýn inançlar karþýsýnda MUTLAK TARAFSIZLIÐI ilkesine çok daha uyuyor.

ABD’de dolarýn üzerinde “We trust in God” yazýyor ama devlet memuru din görevlisi göremezsiniz.

Refah Partisi, rahmetli Erbakan yýllarýnda, bu partinin ve geleneðinin sözcülerinin Türkiye’deki baskýcý din-devlet iliþkileri modeli karþýsýnda “ABD modeli bizde de uygulansa” dediklerini çok net hatýrlýyorum, keþke bu temenni milli görüþ çizgisinden AK Parti’ye geliþerek yansýsa idi, biz de böylece devlet okullarýnda zorunlu din dersi, imamlarýn þarabýn, rakýnýn KDV’sinin de, azýnlýk yurttaþlarýmýzýn ödedikleri vergilerin de içinde olduðu devlet bütçesinden maaþ almalarý gibi absürd iþlerden kurtulmuþ olurduk.

Kiliseler de inananlarýn, o kiliseye baðlý olanlarýn yaptýklarý baðýþlarla dönüyor, kilise görevlisi de bu baðýþlarla yaþýyor, devletten, milyonlarca müslümanýn da, ateistin de, baþka dinlerden insanlarýn da ödedikleri vergilerle oluþan bütçeden maaþ almýyor.

Dediðim gibi, çok farklý bir model ama bu ABD türü model (Anayasanýn birinici eki) kanýmca çok daha demokratik, özgürlükçü ama meselenin baþka bir boyutu daha var.

Kiliseler büyük baðýþlar alýyorlar, baþka para kaynaklarý da var ama vergi muafiyetleri de var.

Bu vergi muafiyeti þayet bir kilise politik yaþamda, seçimlerde bir adayý açýk olarak destekler ya da karþý çýkar ise kaldýrýlýyor, o andan itibaren vergi ödemeye baþlýyor

Yani ceza kiliseyi kapatma(?) ya da politik tavýr almasýný engelleme gibi bir ceza deðil, kiliseye adeta bir þirket muamelesi çekmeye baþlýyorlar, topladýðý para üzerinden vergi almaya baþlýyorlar.

Din-ekonomi iliþkisi üzerine kafa yoran akademisyenlerin ABD için ilginç bir gözlemleri var.

ABD anayasasýnýn birinci eki nedeniyle din-devlet iliþkilerini mutlak olarak ayrýþtýrmýþ bir ülke.

Batý medeniyetinde böyle yapmayan çok sayýda ülke de var, devlet baþkanýnýn, kralýn, kraliçenin kilisenin baþý olduðu modeller de mevcut.

Ancak, ilginç olan, ABD gibi gerçek laik (isterseniz seküler de diyebilirsiniz, bence çok önemli deðil) bir ülkede, kamu parasýnýn bir kuruþunun dahi bir inanca tahsis edilemediði bir ülkede,vatandaþlarýn din ile iliþkilerinin, inanma düzey ve oranlarýnýn kilisenin devlet kilisesi olduðu ülkelere oranla, mesela Ýngiltere, çok daha yüksek olmasý.

Bu durum sadece tarihsel nedenlerle deðil, ayakta kalabilmek için kaynak toplamak zorunda olan kiliselerin vatandaþa yakýn durma zorunluluðu ile açýklanýyor, Pazar ayinine bir nedenden gelmeyen inananýn ayaðýna papaz gidebiliyor, ilgisizliðinin nedeninin soruyor, kendi durumunu, kilisesinin durumunu gözden geçiriyor.   

Biz de bugünden yarýna böyle bir modeli benimseyelim demeye dilim varmýyor ama bu model yani laikliðin kamu parasý üzerinden tanýmlandýðý bir modeli düþünmemizde büyük yarar olabileceðinibiliyorum.

2015 seçimleri sonrasý yapýlacaðýný umduðum yeni anayasa önemli bir fýrsat olabilir.