Feminizm ve gelenekçilik diyalektiðine dayalý bir çatýþma bütün hýzýyla devam ediyor. Kadýn ve aile konusu bunun etrafýnda yürüyor. Özellikle Avrupa feminizmi ile baþlar bu diyalektik. Geleneðe düþman, dini reddeden seküler anlayýþla kadýn haklarý savunulur. ABD, baþlangýçta Hristiyanlýkla bütünleþen bir kadýn haklarý düþüncesine sahip. Kadýnlarýn okuma-yazma, eðitim, eþit ücret, sosyal hayata katýlma konusunda nümayiþler, dernekler, manifestolar, kavgalar alýp baþýný gider.
Kadýn etrafýndaki bu çatýþma, 68 kuþaðý ile zirveye ulaþýr. Simone de Beauvoir, Ýkinci Cins adlý kitabýyla "Kadýn Ýncil'ini" yazar adeta. Bütün varlýðý kadýnla açýklar. Kadýnýn özgürlüðü, kadýnýn özneliði, kadýnýn bireyliði herþeyden üstün görülür. "Beden benimdir" denir. Hatta kadýnýn cinsel ihtiyaçlarýnda baþkasýna ihtiyaç duymamasý için lezbiyenliði savunur.
Feminizm, kendisine öteki olarak erkeði görür. Baba, erkek, koca ötekidir; problem kaynaðýdýr. Patriarkal denerek bütün gelenek, kadýna düþman bir þekilde imgelenir. Kadýnýn özgürleþmesi için özelde erkek, genelde geleneðin tasfiyesi gerekir. Bu yaklaþým Ýslam dünyasýnda yeni zuhur ediyor. Kadýn meselelerinin kökeni gelenek görülüyor. Kadýnýn gelenek yüzünden geri kaldýðý söyleniyor.
Gelenekçi (gelenek deðil) yaklaþým da hiçbir yeniliði, ýslahý kabul etmiyor. Geleneðin tarih içinde yozlaþan veya tarihsel gerçeklikle bütünleþen yönleri mutlak görülüyor. Sanki ne yeni tarih var, ne modern çað. Geçmiþte donmuþ kalmýþ bir anlayýþla kadýný açýklýyor. Kadýnýn yeni çalýþma realitesini, eðitim realitesini görmüyor. Bu nedenle kadýn ile ilgili ortaya çýkan yeni bir yaklaþým hemen mahkûm ediliyor.
Hakikaten bizde kadýnlar gelenek veya gelenekçilik yüzünden mi geri kaldý?
Ezber bir okuma!
Batýda kadýnlar hep kavgayla ve çatýþmayla haklarýna ulaþtýlar. Bizde kadýnýn baþtan itibaren mülkiyeti var. Roma hukukunda kadýnýn hiçbir mülkiyeti yok iken bizde kadýnýn mülkiyet edinme, evlilikte tercihte bulunma, boþanma haklarý uygulanýyor. 16. Yüzyýl Harput'unda kocasý kendisinden gizli evlenen bir kadýnýn mahkemeye baþvurmasý, boþanmasý ve kocasýndan mal almasýndan bahseden belgeler var.
Osmanlý modernleþmesiyle ýslahat ve tecdit hareketleri doðdu. Kadýnlar sokaða çýkmadan, nümayiþ yapmadan ve feminist olmadan okullara gitmeye, üniversite okumaya baþladýlar. Kýz liseleri ve kýz fakülteleri açýldý. Halife sultan bunlara öncülük yaptý.
Camii, erkeklerin kamusal hayatta etkin olduðu ve kadýnlarýn da ev içi rollerde öne çýktýðý dönemlerde farklý þekilde yapýlandý. Toplanma, namaz kýlma yeri olarak çoðunlukla erkekler için merkez oldu. Bugün kadýnlar da kamusal alanda yoðun. Artýk camiye de yoðun olarak gidiyorlar. Bizim köyde 35 seneden beridir kadýnlar teravih namazýna yoðun olarak katýlýyorlar. Kadýn haklarýndan da haberleri yoktur! Kadýnlarýmýzýn camiye gitmesini teþvik etmek için ne erkekleri, ne de geleneði aþaðýlamaya gerek var.
Elbette kadýný cehenneme yollayan, pantolon giyiyor diye kâfir ilan eden, baþýný örtmek ile ýsýnan kafanýn daha fazla akýllý olunacaðýný savunan gelenekçi bir zihin de var. Bu gelenekçi anlayýþ geçmiþin tarým toplumlarýndaki kadýn rollerini din diye görüyor. Aslýnda bu zihniyet, Türk (CHP) modernleþmesinin aile ve kadýn deðerlerimizi reddeden pratiklerine tepki vermek de var. Fakat ne feminizm ne de gelenekçi anlayýþ çözüm. Bu toplumun gerçekliðini inkâr etmeden, inancýn evrensel doðasýndan yararlanarak, batýnýn kuyruðuna girmeden, çaðýn realitesini de algýlayarak hareket etmek zorundayýz. Kendi sosyolojisinden kopan, çaðýndan kopan, elitizme savrulan bir bilinç de uzun vadede hiçbir meseleye çözüm getiremez.