Camiden çıkmayan çakma liberal!

Bu hükümeti beğenmiyorsunuz... Olabilir.

Daha iyisini seçin.

Hakkınızdır.

Hasan Cemal öncülük etsin, “Kürtleri ve Türkleri satmayacak” bir hükümetin teşkili için şimdiden çalışmalara başlayın. Geç olmadan...

Hayır, elbette “sandık”tan çıkaracaksınız...

Darbe yahut “bürokratik müdahale” gibi ucuz yollara sapmayacaksınız.

Hasan Cemal alışkındır illegal enstrümanlarla düzen kurmaya... Deneyimlidir. Cunta tozu yutmuşluğu vardır. Özlenen ve beklenen üstyapı değişikliğinin ancak bir “üstyapı müdahalesiyle” mümkün olabileceğine inanmıştır. Bu inanç doğrultusunda yazılar yazmaktadır ama uzak durun ondan. İğvasına kapılmayın.

İyi de sayın yazar, Hasan Bey’in cuntacılığı tarihte kaldı, kendisi artık meşruiyetçidir, “bürokrasi eliyle hükümet yıkmak” gibi uzuz işlere tevessül edeceğini nerden çıkarıyorsun?

Ben çıkarmıyorum...

Kendisi söylüyor...

Neredeyse 7x24 (yazıyla, yedi çarpı yirmi dört), “Menderes ve Mursi anıştırması” yapıyor: “Mursi hata yaptı... Menderes de hata yapmıştı. Erdoğan da hata yapıyor. Sonu Menderes gibi olabilir...” 

Gerekli “etkiyi” uyandıramadığını düşünüyor olacak ki, ertesi gün bir daha yazıyor.

Ertesi gün bir daha...

Böyle böyle, tam 160 yazısını okuduk son 6 ay içinde...

Bir de “cami-kışla profesörü” var ki, zinhar yanına yaklaşmayın.

Liberal olduğunu söylüyor, liberalizmin kavramlarıyla “düşünüyormuş gibi” yapıyor ama liberalizmin, hele siyasal liberalizmin kıyısından bile geçmiş değil. Hâlâ “bebek ölümleri”, “Yunanistan’ın gelişmişlik düzeyi” gibi ezber kokan yazılar yazıyor ve fena halde bayıyor.

Ezberlerinden biri de, “cami” ve “kışla”dır...

Bol maaşla çalıştığı dönemlerde, “cami-kışla” işini rafa kaldırmıştı.

Ettiği bir “saygısızlıktan” dolayı gazetesiyle ilişkisi kesilince, hemen raftan indiriverdi mahut kavramları ve başladı “cami-kışla” diye kafa ütülemeye...

Esasında doğru bir kavramlaştırmaydı...

Siyaseti, cami ve kışladan çıkarmak, kendi reel zeminine taşımak gerekiyordu.

Nihayet dediği oldu...

Siyaset “cami”den çıkarıldı. Yani, “din” iddiasıyla ilişkilendirilen bir kesim tarafından (Milli Görüş kökenliler tarafından) kendi reel zeminine taşındı.

Fakat o da ne?

Bu kez profesörümüz “cami”ye girdi... Ve bir türlü çıkmak bilmiyor...

Sık sık, “din” iddiasıyla ilişkilendirilen bir cemaatin gazetelerinde boy gösteriyor, televizyonlarında programlar yapıyor, panellerine katılıyor, toplantılarını şereflendiriyor ve boş kaldıkça da “kent dindarlığı” diye atıp tutuyor, bu işlerden çok anlıyormuş gibi...

Daha da kötüsü, artık “atanmışları” savunuyor...

Önemli ezberlerinden biri de, “atanmışlar” ve “seçilmişler”di hani...

Bize yıllarca, bıkmadan usanmadan, neredeyse kafamıza vura vura, atanmış bürokratlara karşı seçilmiş siyasetçilerin yanında saf tutmamız gerektiğini anlatmıştı hani... Demokrasi telakkimizin gelişmesine katkıda bulunmuştu... Öğretmenimizdi... Demokrasi hocamızdı...

Şimdilerde, meşru siyasi iktidara yönelik “yargı darbesini” savunuyor ve seçilmiş siyasetçilere “Yüce Divan” yolunu gösteriyor.

Söylediklerine “inandırıcılık” katmak için de, araya “Yunanistan’ın gelişmişlik düzeyi”, “bebek ölümleri”, “üretim olmadan...” gibi anakronik laflar sıkıştırıyor.

HAMİŞ:

Burada “cami” simge olarak kullanılmıştır. Mahut liberalin camiyle bir işi olmadığını biliyoruz elbette...