Çamlýca Camii

Siluetinde kubbelerin, minarelerin hâkim olduðu bir þehir “Müslüman þehri” demek. Onun için Avrupa’da cami inþaatý yapmak kolay deðil. Kimi ülkelerde çevrenin mimari dokusunu etkilemeyen binalar yapmasýna izin veriliyor olsa da bizim alýþtýðýmýz cami mimarisine uygun, yani kubbeli, minareli camileri kolay kolay yapamýyorsunuz Avrupa ülkelerinin birçoðunda. Merkezinde genellikle bir katedralin yer aldýðý ve siluetini kilise kulelerinin oluþturduðu þehirlerinde özellikle minare görmek istemiyorlar. Hatta birkaç yýl önce Ýsviçre’de bu konuda bir referandum yapýldý ve minare yapýlmasýna yasak getirildi.

Bu yaklaþým sadece Avrupa’ya veya sadece Hýristiyanlara mahsus deðil. Ne yazýk ki bizde de karþýlýðý var.

Yahya Kemal meþhur “Ezansýz Semtler” yazýsýnda soruyor: “Þiþli, Kadýköy, Moda gibi semtlerde doðan, büyüyen, oynayan Türk çocuklarý milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mý? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar iþitilmez, Ramazan ve Kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlýðýn çocukluk rüyasýný nasýl görürler?”

Bu soru bizim için anlamlý olabilir ama meseleye baþka türlü bakanlar da var. Ezanýn iþitilmediði, Ramazan ve Kandil günlerinin hissedilmediði bir çevreyi kendi “kurtarýlmýþ bölge”leri olarak görenler de var. Zaten tartýþmanýn bir tarafýnda bunlar yer almakta.

Hatýrlarsanýz, 28 Þubat döneminin en ciddi tartýþma konularýnýn baþýnda “Taksim Camii” meselesi geliyordu. “Laik kesim” Taksim’de inþa edilecek bir caminin “kurtarýlmýþ bölge”nin “yeniden fethi” anlamýna geleciði endiþesini duyuyordu. Taksim kadar olmasa da Çamlýca için de ayný endiþeden kaynaklanan bir muhalefet var.

Ayrýca dindar veya “muhafazakâr” denilen kesim içinde de Çamlýca Camii projesine yönelik “ne lüzumu var” eleþtirileri yapýlýyor. Bunu haklý bir eleþtiri olarak görmek mümkün deðil.

Ben “bu dönem”in de hatýrasý olmak üzere Çamlýca gibi bir alanda “anýtsal” nitelikte ve ayný zamanda çok fonksiyonlu bir cami kompleksinin inþa edilmesine taraftarým. Ama þartlarým var: Bir defa böylesi bir projenin “Mescid-i Nebeviden büyük cami yapacaðým, Mimar Sinan’ý geçeceðim” gibi açýklamalarýný duyduðumuz bir mimara yaptýrýlmasý yanlýþ olur. Þehrin siluetini deðiþtirecek böylesine önemli bir eser için uluslar arasý proje yarýþmasý açýlmalý ve saygýn bir jürinin seçtiði adaylar da halkoyuna sunularak þehrin dokusuna uyumlu bir mimari proje belirlenmeli.

Ýkinci þartým da þu: Çamlýca Camii bir þehircilik atýlýmýnýn parçasý olarak hayata geçirilmeli. Bu arada tarihi þehrin görünümüne zarar veren yüksek yapýlarýn týraþlanmasý da dâhil olmak üzere þehir dokusuyla ilgili problemlere el atýlmalý. Þehirde yeni binalar kadar boþ alanlar üretmeyi de öngören bir yaklaþým benimsenmeli. Mesela yýkýlan stadyumun yerine yenisinin inþasý yerine stadyumun þehir dýþýna taþýnarak buralarýn halkýn nefes alacaðý meydana dönüþtürülmesi neden düþünülmesin. Mesela Karaköy ve Tophane kýyýlarý boþaltýlarak deniz kýyýsýnda bir yeni þehir meydaný oluþturmak yapýlamayacak iþ mi?

Çamlýca Camiini büyük bir þehircilik atýlýmýnýn küçük bir parçasý olarak yapacaksak yapalým.

Düzeltme

Dünkü yazýmda hiç olmayacak bir hataya imza atmýþým. 12 Eylül öncesi eylemlerinden dolayý yargýlanan ülkücülerin solcu eylemlerin aksine örgütlü suç kapsamýnda yargýlandýklarý için daha fazla ceza aldýklarýný yazmýþým. Doðrusu bunun tam tersi. Yani, konuyla ilgili herkesin bildiði gibi, Ülkücü eylemciler iþledikleri suçlar “örgüt suçu” kabul edilmediði için solcu eylemcilere göre kat kat daha fazla ceza aldýlar.