Çamlýhemþin’de yeþil terapi

Yeþilin binbir rengini tanýyýp þifalanacaðýnýz bir coðrafya size: Çamlýhemþin. Hiç deðilse üç-beþ gün kalýn, yemeklerini tadýn, tulumun sesiyle coþun, yaylalarýnda yürüyüp renkli insanlarýyla tanýþýn.

HANÝ Eskimolarýn beyaz için kullandýðý 40 ad olduðu söylenir ya ben de Çamlýhemþinlilerin yeþile onlarca isim verdiðini düþünüyorum. Yeþil tonunun çok olduðu, gözün her baktýðý yerde yeþille karþýlaþtýðý bir yerde adlar da Hemþince olmalý, yöre doðasýný yansýtmalý sanki: Fýrtýna Deresi yeþili, ladin yeþili, göknar yeþili, akçaaðaç yeþili, çimen yeþili, ayý üzümü yapraðý yeþili, karayemiþ yeþili...

O yeþil ki baktýkça arýndýrýyor insaný, çocuk olup çimenlerin üzerinde yuvarlanasýnýz geliyor. Ormanlarda yürüdükçe, tertemiz havayý içinize çektikçe ciðerlerinizin temizlendiðini ve geniþlediðini hissediyorsunuz. Ýnsan doðanýn coþkusuna kapýlýyor Çamlýhemþin’de. Nasýl bir büyüyse bu, gözü Kaçkarlar’a deðen, kulaðýna Fýrtýna Deresi’nin öyküsü kaçan kiþi, bir daha ayrý düþemiyor ondan. Ne yapýp edip geri geliyor Kaçkarlar’a. Þelalelerin derelere kavuþmasýný izliyor, yeþilin binbir tonunda yitip gidiyor. Tulumun sesi horonun ritmine karýþýyor, insan öyküleri tepelere kazýnýyor. Öyle güzel yüreklerle tanýþ oluyor, lezzetlerle doyuyorsunuz ki. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin Kaçkarlar’ýn sesi çýnlýyor kulaklarýnýzda: “Gel, yine gel.”

DERE KENARINDAKÝ CENNET

Geçen yýl neredeyse bugünlerde çekimler için Çamlýhemþin’e gittiðimizde daðlarýn doruklarýnda hala kar vardý. Kar sularý kendileri için hazýrladýklarý oyuklardan akarak Hemþin’in derelerine kavuþuyor, dereler de suya karýþmanýn sevinciyle çaðýldayarak akýyordu. Bir yer var, hiç unutmuyorum, Çamlýhemþin merkezde son kalan ahþap konaðý çok zarif, çok özenli bir butil otele dönüþtüren iki güzel kýzkardeþ, Özlem ve Özay Erol’un Moyy’u, Moyy’un ufak ahþap terasý. Teras da otelin içi gibi, mutfaðý, dükkaný gibi herbiri özenle seçilmiþ (ancak tamamý yöresel özellikler taþýyan) objelerle “Ben tekim, benden baþka yok” hissi veriyor. Öyle de þanslý bir teras ki 24 saat Fýrtýna Deresi’nin sesine bulanýp derenin yanýbaþýndaki ormanýn rengiyle hemhal oluyor. Öyle gürül gürül akýyor ki dere, zaten terasa çýktýðýnýz an sizi alýp baþka bir dünyaya götürüyor, Hemþin’in büyülü, öyle kolay kolay anlaþýlmaz, sýrrýna vakýf olunmaz dünyasýna. Özlem, Özay ve yardýmcýlarý olaðanüstü bir mekanýn melekleri misali dolaþýyor ortalýkta, sessizce. Derenin þýrýltýsýyla þehir yorgunluðunu üzerinizden atmaya çalýþýrken önünüze gelen otlu börek, fýndýklý baklava, zarif çanaklardaki salatalarla kendinize geliyor; bir anda dikkatinizi tamamen yemeðe veriyorsunuz. 

PELEKÝDE MISIR EKMEÐÝ

Programýmýz çok dolu. Sýraya sokmak gerek. Hazýr Ayder’deyiz, hazýr Kalegon Otel’de kalýyoruz, önceden sözleþtiðimiz þekilde Sultan Abla’nýn yemeklerini tatmak için Kalegon Dað Evi Tesisleri’ne varalým hele bir. Üç nesilden üç güzel kadýnla karþýlaþmak ne hoþ. Belkýs Teyze ateþin karþýsýna oturmuþ kemiklerini ýsýtmak için. Sultan Abla ise her Karadenizli kadýn gibi sürekli hareket halinde. Ýlk iþ mýsýr ekmeði için mangalý yakmak. Sonra bir güzel karacak ekmeðin hamurunu, pelekiye (taþtan oyulmuþ ekmek kalýbý) alýp yanmasýn diye üzerini karayemiþ yapraklarýyla kapattýktan sonra oturtacak ateþin üzerine. Biz o sýrada dünya güzeli Sinem ile mutfaða girelim, muhlamamýzý, fasulye kavurmamýzý piþirelim, sonra da bir güzel yiyelim ateþten yeni aldýðýmýz, dumaný tüten mýsýr ekmeðiyle. Belkýs Teyze de bir mutlu ki. Meðer sabahtan beri pelekide piþecek mýsýr ekmeðini beklermiþ. Bizden çok onun ödülü oldu sanki ekmek.

ÞÝTAKE NASIL YETÝÞTÝRÝLÝR?

Sevgili dost Uður Biryol seyahat öncesi konuþmamýzda Evrim Güney’den bahsetmiþti. Uður, Kaçkarlar’da Bulut Olsam ve Gurbet Pastasý kitaplarýnýn yazarý, Karardý Karadeniz’in derleyicisi. Anavataný Hemþin’e döndü, þimdilerde gazete ve dergilere yazýlar yazýyor, film çekiyor, yöreye gelenleri yaylalara götürüyor. Ýyi ki Evrim’den bahsetmiþ, böylece yaþadýklarý cenneti görme, eþi Gülcay’ýn nefis mantarlý yemeklerini tatma ve tatlý Dersu’yu tanýma þansý buldum. Tabii bir de Japonlarýn ünlü þitake mantarýnýn nasýl yetiþtirildiðini öðrendik. Uður bahsetmese Türkiye’de, hem de böyle güzel bir coðrafyada þitake mantarý yetiþtirildiðini bilmeme imkan yoktu. Evrim’in annesi Doris ve babasý Savaþ Güney, Kaçkarlar’da ilk doða yürüyüþünü baþlatan kiþilermiþ ve seneler önce yöreye gelen gezginleri aðýrlamak için Sisi Pansiyon’u açmýþlar. Gülcay ve Evrim þimdilerde Sisi Pansiyon’u yeniden canlandýrýyor ve konuklarýna kendi yetiþtirdikleri mantarlar ve doðadan topladýklarý otlarla nefis yemekler hazýrlýyor.

TAPINAÐA GÖTÜRÜLEN TATLI

Paluri Arzu Kal,  Türkiye’nin bildiðim ilk Lazca yemek kitabýna “Lazlarýn Hýristiyan olduðu dönemlerde kutsal gün kutlamalarý için tapýnaklara götürdükleri”ni söylediði bu tatlýnýn adýný vermiþ: Paponi. Bizim Laz böreði olarak bildiðimiz bu leziz tatlýya Lazlar ‘bureði’, Batum Lazlarý ise ‘paponi’ dermiþ. Arasý muhallebili bir tür baklava olan Laz böreðini güleryüzlü, çalýþkan, tatlý Filiz ablamýz hazýrlayacak. Kendinizi tipik bir yöre evinde hissedeceðiniz Sini Yöresel Yemek Evi’nde, yardýmcýsý Filiz ile birlikte. Kat kat açýlan yufkalarýn arasýna biraz fýndýk serpilecek, ortasýna az karabiber ilavesiyle piþirilen koyu muhallebisi konacak, fýrýnda nar gibi kýzartýldýktan sonra þerbeti dökülüp afiyetle yenecek. Biraz dinlendirmek lazým ya o kokuya direnmek ne mümkün.

HEMÞÝNLÝNÝN NÝNNÝSÝ TULUM

Tulum, Hemþinlinin sadece ninnisi deðil, ayný zamanda sevdiceði, can yoldaþý. Öyle bir sevda ki bu, sýrlarýna vakýf olmak için ona hayatýný adamýþ birini bulmak gerek. Bu düþünceyle Çamlýhemþin merkezdeki atölyesinde ünü sýnýrlarý aþmýþ tulum ustasý Bülent Bekar’ý ziyaret ettik. 35 yaþýnda genç bir usta Bülent Bekar. Büyük ustalardan dinlediði öyküler ve 1992’de üstat dediði Ali Çamkerten’den öðrendikleriyle profesyonel tulum hayatýna baþlayan Bülent Bekar, yarýþmalarda birincilikleri olan, Kültür Bakanlýðý arþivine horon havalarý kazandýran bir tulum yapým ustasý. Ýdealini sorduðunuzda “Türklere ait en eski sazlardan tulum sanatýný atalarýndan miras kaldýðý þekilde, aslýna sadýk yaþatmak ve genç kuþaklara aktarmak” yanýtýný veriyor. Havasýndan mý, suyundan mý bilinmez, Çamlýhemþin’de herkes tuluma sevdalý zaten. Bunu genç tulumcu Ömer Sayýn’ýn enstrümanýný eline alýp Fýrtýna Deresi’ne karþý üflemeye baþladýðý anda bir kez daha hissettim. Tulumun sesi yansýdýðýnda, dereler daha bir coþkuyla akýyor gibi geldi.