İsmet Paşa, ‘Büyük devletlerle siyaset, canavarla aynı yatağa girmek gibidir..’ derdi. Bu söz yabana atılacak bir söz değil.. Hele de bugün.. Çünkü Amerikan emperyalizminin başında bulunan kişi, uluslararası siyasette, hiç değilse son 100 yıl içinde geliştirilen diplomatik nezaketlerden habersiz ve nasipsiz birisi.. Tipik bir ‘gücetapar..’ Rakiplerini iflâs ettirmek için, her türlü zorbalığı caiz gören bir ‘Mafia Babası’ durumunda.. Hiçbir diplomatik nezaket kuralına aldırmıyor.
***
B. Amerika’da halkın üçte birine yakın kitleleri cezbeden Evanjelik Hareket, ‘Hristiyan sionistler’ durumunda.. Andrew Brunson adında bir Evanjelik papaz, (kendileri pastör diyorlar..) 20 yıldır Türkiye’de kendi inancının tebliğini yapıyormuş..
Bundan rahatsız olmaya gerek yok.. Çünkü, İslâm inancından, Tevhîd aqîdesinden biraz haberdar olan bir kimsenin bugünkü Yahudîlik ve Hristiyanlık propagandalarının etkisinde kalması muhaldir. Onların inançlarına yakınlık duyanlar genelde, kemalist-laik ve sosyetik kesimlerden ve ömürlerinde, İslam’a iğreti bakan ve cedlerinin Müslüman geçmişlerinden utanan, inanç heyecanı tatmamış, ateistleşmiş kimselerdir.
Şahsen, insanların ateist olmasındansa, özü itibariyle ilahî vahy’e dayanan bir dine bağlanmasını yeğlerim.
***
Ancak, Pastör Brunson’un hakkında bir takım suçlamalar bulunuyor. Bu iddiaların mahkemece araştırılması- soruşturulması, hükme bağlanması Türkiye’nin egemenlik hakkından kaynaklanır.
Ama o konuda hükmü, TC mahkemeleri değil, Amerikan Başkanı Trump veriyor, Yardımcısı Pence veriyor. İşte bu kabul edilemez.
Ne var ki, İzmir Mahkemesi de tutarsız hareket etti. HSK konuya el atmalıdır. Çünkü önce duruşma Ekim ayına ertelenmiş ve tutukluluğun devamı yönünde karar vermişken, üzerinden bir hafta geçmeden yeni bir kararla tahliyesine ve sanığın ev hapsinde tutulmasına hükmetti. Bu da Trump ve Pence’i çıldırttı adetâ.. ‘Hristiyanlığı yaymaktan başka suçu olmayan bu saygın hristiyanın derhal serbest bırakılıp Amerika’ya döndürülmemesi halinde Türkiye’ye ağır yaptırımlar uygulanacağı’ tehdidinde bulundular. Bu arada Amerikan Kongresi’nde de, ‘Türkiye’ye daha başka yaptırımlar ve hattâ parası ödenmiş F-35 savaş uçaklarının verilmemesi’ yönünde bile kararlar aldılar.
Kendileri, darbecilikle ve yüzlerce insanın katledilmesiyle suçlananları yargılamak için iade etmezken, Türkiye’deki yargı mekanizmasını iptal etmek isteyen bir zorbalık, asla kabul edilemez.
‘Dik dur eğilme!’ şiarını söyleyen milyonlar olarak hepimiz, ‘Tok esirler olmayı değil; gerekirse, istiklalimiz için ölümü göze almalıyız.’
***
NOT: Gen. Kur. Başk. Org. Yaşar Güler, bir askerî törende, yeni mezun olan teğmenlere, ‘atatürkçü düşünce sistemi içinde…’ hareket etmelerini öğütlüyordu.
Yaşar Paşa, 15 Temmuz 2016 gecesi darbeci subaylarca yere yatırılarak bağlanmış ve darbenin halkımızca kırılmasıyla kurtulmuştu.
Onun bu sözlerini işitince, ‘Hâlâ ders almadın mı Paşa..’ dedim içimden.. Çünkü 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980, 28 Şubat 1997 Askerî Darbelerini yapanların aslî aktörlerinin herbirisi de kendilerinin ilham kaynağının hep ‘1923’deki kemalist devrim’ olduğunu söylemediler mi?
Ve siz Yaşar Paşa, genç teğmenlere hâlâ ve nasıl, ‘atatürkçü düşünce sistemi içinde hareket etmeleri’ tavsiyesinde bulunursunuz. Yani, onlar da öncekiler gibi mi yapsınlar?
Herkesin kendi anlayışına göre bir ‘atatürkçülük’ tarifi var ve hür olarak tartışılamadığından, ne olduğu da bir türlü anlaşılamıyor. Darbecilerin istediği renkleri yansıtan, bukalemunvarî bir resmî ideoloji..
Lûtfen biraz düşününüz. En sonuncusu, 15 Temmuz olan o darbelerin sonu başka türlü gelmez.