Siviller eliyle yapýlmýþ olan yeni bir anayasaya olan ihtiyaç tartýþmasýz bir gerçektir. Yeni bir anayasa olmalý ve bu da mümkünse ortak parlamento iradesiyle yapýlmalý. Çünkü, mevcut parlamento hem katýlým hem de temsil açýsýndan mükemmele yakýn bir bileþimi temsil ediyor. Yüzde 10 seçim barajý olmasaydý bile oluþacak tablo hemen hemen böyle olacaktý.
Þu halde, anayasa yapmak için de ideal kadro Meclis’tedir. Hedef ideal, kadro ideal ama görünen o ki anayasaya ulaþmak için bu idealler yeterli olamýyor...
Türkiye, bu çapta yüksek deðerde siyasi projelerde daha
önce de sorun yaþadý. 2006’dan beri Cumhurbaþkanlýðý seçimi, 367 vak’asý, halkýn Cumhurbaþkanýný seçmesine imkan tanýyan düzenleme, Ergenekon davalarý, parti kapatma giriþimi, 2009 çözüm süreci ve nihayet 2010 referandumu ve bugünkü çözüm süreci...
Erdoðan’ýn yöntemini öðrendikHer olay sonuçta bize
Tayyip Erdoðan’ýn deðiþmeyen bir siyasi çözüm yönteminin varlýðýný gösterdi. Çözüm için çaðrý yapýyor ve muhataplarýný bilikte çalýþmaya davet ediyor. Muhataplarý; yani CHP, MHP ve harici unsurlar asker, yargý, bürokrasi ve medya ise her defasýnda býrakýn iþbirliðini ilk andan itibaren kesin bir itirazla karþýlýk veriyor.
Cumhurbaþkanlýðý seçiminde, 367’de, Ergenekon’da, AK Parti kapatma davasýnda, referandumda, Kürt meselesinin çözüm süreçlerinde hep böyle oldu...
Özellikle CHP ve eski askeri-yargýsal müttefikleri sahip olduklarý yüksek özgüven nedeniyle birlikte çalýþmayý asla düþünmediler.
Sonra ne oldu?
CHP, MHP, asker, yargý ve medya Erdoðan’ýn çözüm ortaðý olmayýnca süreçler yarým mý kaldý? Görüyoruz ki, hayýr...
Çaðrýsýna cevap alamadýðý durumlarda Erdoðan kendi yolunu
çiziyor ve hedefine de ulaþýyor.
Siyasi kararlýlðýný ortaya koyuyor, gücünün sonuna kadar gidiyor; gücünün yetmediði noktada ise halk desteðini almayý baþarýyor. 2007 ve 2011 seçimleri, 2007 ve 2010 referandumlarý bu gerçeði teyid ediyor.
CHP bugün yarýndan daha güçlüBaþta CHP olmak üzere muhaliflerinin Erdoðan’a dair bu ezberden çýkarmalarý gereken bir ders var.
Anayasa ve çözüm süreci kaçýnýlmaz olarak tamamlanacaktýr. Dosya bir kere açýlmýþtýr çünkü... Sorun, CHP’nin bu süreçlere katýlýp katýlmayacaðýdýr.
CHP, 2010 referandumundan sonra asker ve yargýyý kaybetmiþti. Çankaya’yý ise çoktan kaybetmiþti.
Önümüzdeki yýlýn ortalarýnda Cumhurbaþkanlýðý seçimi var. Cumhurbaþkaný halk oyuyla seçilecek ve eðer Köþk’e yeniden bir AK Partili çýkacak olursa bu özellikle CHP’nin sistem üzerindeki aðýrlýðýnýn bir parça daha azalmasý anlamýna gelecek. CHP bir seçimde ve bir ünitede daha tercih edilmemiþ olacak. Halk oyuyla seçilen Cumhurbaþkaný, AK Parti iktidarýndan deðil tahmin edileceði gibi CHP muhalefetinden rol çalacak.
Dolayýsýyýla CHP, tam bugün sivil anayasa ve çözüm süreci için son þansa sahiptir. Yeni Türkiye’de pay sahibi olmak için bu süreçlere katýlýmdýr. Ana muhalefetin önünde Yeni Türkiye için bu son fýrsat biletini kullanmaktan baþka rasyonel siyaset görünmüyor.
Aksi takdirde hem CHP kurumsal olarak küçük kalmaya, hem de tabaný uzun yýllar (belki on yýllar) mutsuzluða mahkum olacak.
Çünkü, anayasa yapýlamazsa toplum ilk seçimde bu sorunu; nasýl 2007’de Cumhurbaþkanlýðý sorununu çözdüyse, nasýl 2010’de küçük anayasa paketi sorununu referandumla çözdüyse yine öyle çözecektir.
O gün geldiðinde CHP’nin bugünkünden çok daha az söz sahibi olacaðýný da bilmem söylemeye gerek var mý!
BU SÖZLERÝN SAHÝBÝ ÇÖZÜM ÝSTÝYOR DEMEKTÝR“Ýnsan ne kadar onurluysa, insan ne kadar onur sahibi ise ondan mürekkep toplum veya millet de o kadar onuru hak etmektedir... Kesret deðil vahdet, ayrýlýk deðil kavuþma, tefrika deðil birlik, kavga deðil kardeþlik, küslük deðil kucaklaþma hepimizin üzerinde durmamýz ve söz birliði etmemiz gereken manevi vecibelerdir” diye baþlayan bir konuþma. Þöyle devam ediyor:
“Maksat ikilik deðil birliktir. Amaç iki olmak deðil birde buluþmak, biri savunmak ve birlik hukukunu sahiplenmektir. Yüce Rabbimiz’in yanýnda üstünlük derimizin rengine, kökenimizin ne olduðuna, nerede doðduðumuza ve nereli olduðumuza göre tayin edilmemiþtir.
Biliyoruz ki, üstünlük ýrka, mezhebe, soya göre belirlenmemiþtir. Yine üstünlük sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal avantajlara göre þekillenmemiþ, üstünlüðün sýnýrlarý bunlara göre çizilmemiþtir.
Tereddütsüz iman ettiðimiz gerçek þudur ki, Allah katýndaki üstünlük takvadadýr.... Bu itibarla kutlu dinimiz Ýslam’ýn özünde kardeþlik, gerçek anlamýyla barýþ ve huzur içinde birlikte yaþama ülküsü vardýr.
Resulullah, ilkel tercihleri aþarken, kavmiyetçi körlükleri eritirken, sakat gelenekleri ve yapay düþmanlýklarý törpülerken karþýsýna çýkan hiçbir
engele aldýrýþ etmemiþ, en büyük gücü olan Allah inancýndan hiç sapmamýþtýr.... Ýhtiyacýmýz olan hikmeti, huzuru ve kardeþliði sevgili Peygamberimizin nurlu hayatýnda arayýp bulabileceðimize caný gönülden inanýyorum.”Bu sözler, MHP Genel Baþkaný
Devlet Bahçeli’nin Kutlu Doðum Haftasý açýlýþ konuþmasýndan.
Devlet bey, “Ýslam temelinde kardeþlik”ten söz ediyor. Yani Türklerle Kürtleri anlatýyor. “
Allah katýnda üstünlük takvadadýr” diyor yani Türklerle Kürtler arasýndaki iliþkinin prensibi ortaya koyuyor. “
Üstünlük derimizin renginde, kökenimizde deðil” diyor, Türklerle Kürtlerin bir arada yaþama felsefesini ifade ediyor. Ýyi yapýyor.
O halde aradaki sorunun çözümü için geriye ne kalýyor?
Bahçeli’nin bu cümlelerinin altýna imza atýyor ve yaþadýðýmýz gergin günlerde “
akil” bir ses olarak kaydediyorum.