Seçimlere sayýlý günler kaldý. Kýsa bir süre sonra halkýn seçtiði ilk cumhurbaþkaný Çankaya Köþkü’ne çýkacak ve kaçýnýlmaz biçimde siyasi sistemde dönüþümler baþlayacak.
Türkiye’nin elbette böyle bir geçiþe daha fazla hazýrlýk yapmasý gerekirdi. Ancak bu tartýþmalar geride kaldý ve artýk Çankaya Köþkü gerçek anlamda devlet aklýnýn temsil edildiði makam olacak.
Cumhurbaþkaný adayý olarak Tayyip Erdoðan’ýn bu seçimi kazanacaðý konusunda oy oraný dýþýnda neredeyse farklý bir görüþ yok. Kuþkusuz bu bir seçim, ortada sandýk var. Milletin iradesi her türlü baskýyý, engeli, operasyonu aþarak yine tecelli edecek. En güzeli onu beklemek.
30 Mart seçimleri öncesinde ‘Demokrasi sandýktan ibaret deðildir’ diyerek, sözümona demokrasinin farklý boyutlarýný dile getirme iddiasýnda olanlar, pratikte sandýðý deðersizleþtirme hevesinde oldular. Demokrasi elbette sandýktan ibaret deðil. Ancak sandýk demokrasinin tüm iþleyiþinin kalbi ve o varsa, yani sandýk milletin önünü konulabiliyorsa demokrasiden söz edebiliyoruz. Gerisi teferruat.
Baþbakan Tayyip Erdoðan defalarca seçime girdi. Bunlarýn hepsinde, üstelik bu kez kaybedecek, en azýndan gerileyecek diyenlerin sesinin çok çýktýðý zamanlar dahil, galip geldi. Þimdi doðrudan kendisini bir yere taþýyacak bir seçim sürecinde ve mevcut tahminlerin hemen hepsinde yarýþýn en güçlü adayý.
***
Elbette seçim sonrasýnda Türkiye’nin siyasi gündeminde bugün hiç adýný anmadýðýmýz tartýþmalar ve baþlýklar olacak. AK Parti’de kimin genel baþkan olacaðý sorusuyla paralel bir baþbakanlýk gündemi ortaya çýkacak. Siyasi tarihimizde bu tür tartýþmalar oldu, yeni dönemde de olmasýndan daha doðal birþey yok.
Ancak burada Turgut Özal’ýn, daha sonra Süleyman Demirel’in Köþk’e çýkmasýnýn ardýndan ortaya çýkan tartýþmalarý geride býrakan bazý dinamikler var. Mesela Özal’ýn bürokrasiyle olan çatýþmasý, koltuða oturduktan kýsa bir süre sonra partiyle olan baðlarýný zayýflattý. Elbette bu geliþmede Yýldýrým Akbulut modelinin zayýflýðý ve kasýtlý olarak medya eliyle ‘karikatürleþtirilmesi’ de etkili oldu.
Demirel’in ise Doðru Yol Partisi’ni Ýsmet Sezgin yahut Köksal Toptan modeliyle yönetme arayýþý, ‘Tansu Çiller Darbesi’ ile alt üst oldu. Demirel gibi bir tecrübenin bu durumu gerçekten göremediðinden hala tam olarak emin olamasam da, Çiller’in geliþi, kelimenin tam anlamýyla bir darbeydi. Bu operasyonun özellikle partinin Ýstanbul delegeleri üzerinden gerçekleþtiðini hatýrlarsak, büyük sermayenin oynadýðý rolü de görmüþ oluruz.
***
Hiç sözü evirip çevirmeye gerek yok. Elbette þu anda da Ankara kulislerinde, Ýstanbul’daki çeþitli mahfillerde Tayyip Erdoðan’ý Çankaya’da etkisizleþtirmek, partiyi yavaþ yavaþ onun kontrolünden çýkarmak ve siyasete el koymak için çalýþanlar var.
30 Mart seçimlerinden sonra söylediðimi bir kez daha hatýrlatayým. Bunu organize eden akýl, paralel yapý filan deðil. Onlar Erdoðan’a yönelik operasyonu baþlattýlar, farkýnda bile olmadan kullanýldýlar. Þimdi operasyonun bir baþka aþamasýna destek vermek zorundalar. Çünkü ayakta kalabilmeleri artýk Erdoðan’ýn tasfiyesine baðlý.
Dolayýsýyla bu yeni operasyonun mimarlarýný daha farklý yerlerde aramak gerekiyor. Merhum Berrin Menderes’in cenaze merasiminde önce Aydýn Menderes’e, sonra da Erdal Ýnönü’ye sarýlýp ‘Ben rahmetli babaný çok severdim’ diye aðlayan (!) insanlarý gördükten sonra hiçbir þey beni þaþýrtmadý beni bugüne kadar.
Bir önemli farký hatýrlatarak bitirelim. Ne Özal, ne de Demirel, Tayyip Erdoðan’ýn kitleleri sürükleyen liderliðine sahip olamadýlar. Erdoðan, þu anda da kitleleri belli hedefler etrafýnda birleþtirme gücünü en üst düzeyde elinde tutuyor. O nedenle eli sanýldýðýndan çok daha güçlü ve onu tasfiye etmek isteyenlerin iþi hiç ama hiç kolay deðil.