Cannes filmleri mizansen kokuyor

Cannes Film Festivali’nde finale yaklaþtýk. Bu yazýyý Altýn Palmiye’nin 22 adayýndan 15’ini izledikten sonra yazýyorum. Michael Haneke’nin “Amour / Aþk”ý hemen hemen herkesi fethetmiþ gibi görünüyor. Festival sýrasýnda yayýnlanan Screen Daily dergisindeki eleþtirmenlerin yýldýz tablolarýna bakýlýrsa Cristian Mungiu’nun “Dupa Dealuri / Tepelerin Ötesinde” adlý filmi de “Aþk” ile ayný ortalamaya sahip... Film Français dergisi ise Alain Resnais’ni “Vous n’avez encore rien vu / Henüz Hiçbir Þey Görmediniz” ve Jacques Audiard’ýn “De Rouille et d’Os / Pas ve Kemik” adlý filmlerine Altýn Palmiye için þans tanýyor.  

***

Nanni Moretti baþkanlýðýnda, yönetmenler Alexander Payne, Andrea Arnold, Raoul Peck, oyuncular Hiam Abbas, Diane Kruger, Ewan McGregor, Emmanuelle Devos ve modacý Jean-Paul Gaultier’den oluþan jürinin kararýný 27 Mayýs Pazar gecesi öðreneceðiz. Þu ana kadar yarýþmanýn gidiþatýna bakýnca bir dönem sinema dünyasýna çok hakim olan o minimalist, yalýn, gerçekçi, belgesel gibi filmlerin yerini teatral dokunuþlarýn eksik olmadýðý gösteriþli mizansenlerin aldýðýný görüyoruz.

Açýlýþ filmi “Moonrise Kingdom”ýn anlatýcýsý da eksik kalmayan peri masalý tonundan baþlayarak bugüne dek izlediðimiz hemen her yarýþma filminde göze çarpan Ken Loach ve Abbas Kiarostami bile azade deðil bu yaklaþýmdan. Onlar da dillere destan gerçekçiliklerini bu kez rafa kaldýrmayý tercih etmiþler. Loach, hata yapmýþ insanlara mutlaka ikinci hatta üçüncü bir þans tanýnmasý temasýný iþlediði iyimser komedisi “The Angels’ Share / Meleklerin Payý”nda heist (planlý soygun filmi) türünün bir örneðini veriyor. Dört ‘umutsuz vaka’ geleceklerini kurtarmak için altýndan kalkmalarýna ihtimal vermediðimiz bir plan yapýyorlar. Kiarostami ise Japonya’da gerçekleþtirdiði “Like Someone in Love / Sevdalý Biri Gibi”de yalanlarla örülü sýradýþý bir aþk üçgenininin kahramanlarýnýn baþka karakterlere bürünerek oynadýklarý oyunu konu alýyor.

Alain Resnais bunu özellikle hedeflemiþ, filmde bir tiyatro oyununu farklý oyuncu gruplarýyla sergileyerek “mizansen içinde mizansen” diyebileceðimiz bir tarz yaratmýþ. “Smoking No Smoking / Sigara Ýçince içmeyince” adlý filminde benzer bir yapý kurmuþtu ama “Henüz Hiçbir Þey Görmediniz” çok daha kompleks bir yapýya sahip.

***

Son olarak “Ha Ha Ha” adlý filmiyle festivalleri fetheden Güney Koreli Hong Sangsoo ise bir tatil beldesini, üç öyküde hepsini Isabelle Huppert’in canlandýrdýðý üç ayrý Fransýz kadýn ile yerli bir cankurtaranýn iliþkisini canlandýrdýðý sahne olarak kullanýyor. 

“Köprüüstü Aþýklarý” adlý filmiyle Türkiye’de de kült haline gelen Leos Carax’ýn “Holy Motors”ý ise bu anlamda ilginç bir film. Kendi gerçekliði olmayan, kendisine biçilen rolleri canlandýrarak yaþamýný sürdüren bir aktörün sinemanýn dijitalleþmesi, gerçeðin sanallaþmasý ve Hollywood filmlerinin hakikatimizin yerini almasý üzerine bir hiciv. Carax bir yandan Hollywood endüstrisinin CGI tutkusuyla dalga geçerken geçmiþ filmlerinden referanslar gösterip kendisini de eleþtiriden azade kýlmýyor!

Matteo Garrone ise Napolili balýkçý karakterinin akli dengesini yitirmesinin faturasýný Büyük Birader’in Ýtalya’daki popülaritesine baðlýyor. Bir evin içine kapanan ve onlarca kamera önünde gündelik yaþamýný sürdürüyormuþ gibi yapan kiþilerin popülaritesi, o eve girmek isteyenlerin patetik hali yansýyor perdeye. Açýlýþ sekansýndaki düðüne gelinle damat yaldýzlý bir kupa arabasýyla soylular gibi geliyor!

Bakalým geriye kalan 7 filmden biri mi omuzlayacak Altýn Palmiye’yi yoksa dünya denen sahnenin yerine beyazperdenin içinde kaybolmayý tercih edenler mi?