66. Cannes Film Festivali de geldi çattý... Yarýn akþamki açýlýþ töreninden 26 Mayýs akþamý yapýlacak olan kapanýþ törenine dek sinema dünyasýnýn bütün dikkati Cannes’da toplanacak. Film endüstrisi de Cannes Film Pazarý’nda yýla damgasýný vuracak olan anlaþmalarý yapýp projeleri açýklayacak.
Cannes Film Festivali Resmi Programý’nýn bu yýlki aðýr toplarý Coen Biraderler, Steven Soderbergh, Roman Polanski, Alexander Payne ve Altýn Palmiye adaylarý arasýna sonradan dahil edilen Jim Jarmusch. Ýsimler böyle okyanus ötesinden sýralanýnca ve jüri baþkaný da Steven Spielberg olunca hemen ‘sinema ötesi’ senaryolar yazmaya baþlayabiliriz!
Amerikalý baþkandan Amerikan filmine ödül formülü Cannes’da yabancý olunan bir olgu deðildir. Robert de Niro baþkanlýðýndaki jürinin Terence Malick’in “Hayat Aðacý” filmine Altýn Palmiye verebileceði festivalden çok önce konuþuluyordu. Spielberg baþkanlýðýndaki jürinin kýsa bir süre önce Hollywood’a veryansýn ederek sinemayý býraktýðýný açýklayan Soderbergh’ün “Behind the Candelabra” adlý filmine karþý tavrý ne olacak? Sempati duyup destek mi verecek yoksa Hollywood’u bugünkü haline gelmesinde en büyük pay sahiplerinden biri olmasý dolayýsýyla gocunmuþ mudur?
ABD’de aranan bir tecavüz suçlusu Avrupa’da ise suçu sanatý dolayýsýyla mazur görülüp baþtacý edilen bir usta olan Roman Polanski’nin “La Venus a la Fourrure” adlý filmine de hiçbir olaðanüstü yaný bulunmadýðý halde Berlin Film Festivali ve Avrupa Film Akademisi ödüllerini toplayan “Ghost Writer” misali iltimas geçilecek mi?
***
Coen Biraderler’in “Inside Llewellyn Davis” ile hala bizi þaþýrtma kapasitesine sahip olup olmadýklarýný göreceðiz. Coenlerin kahramaný misali sýradýþý bir müzisyenin iliþkilerini anlatan “Only Lovers Left Alive” ise saðý solu belli olmayan Jim Jarmusch’tan herkesi nakavt edecek bir vuruþ getirebilir. Kalemi kuvvetli Alexander Payne ise derin Amerika’ya siyah beyaz yolculuðuyla öykü anlatýcýlýðýnda bir aþama daha kaydetmiþ gibi duruyor.
Sinemanýn yeni Danimarkalý yýldýzý Nicolas Winding Refn ise Lars von Trier’in tahtýna oynuyor, üstelik ABD - Avrupa köprüsü kurarak. 2011’de ABD’de çektiði “Drive” ile Cannes’da En Ýyi Yönetmen seçilen Winding Refn, Bangkok’ta geçen Danimarka - Fransa ortak yapýmý Only God Forgives ile yine iddialý.
66. Festival’e seçilen 20 film arasýndan benim en çok merak ettiklerim bambaþka filmler. Ýki yýl önce “Olmak Ýstediðim Yer” ile Festival’deki favorilerimden biri olan Paolo Sorrentino’nun “La Grande Bellezza”sý ilk sýrada yer alýyor. Sorrentino son yýllarýn en çarpýcý Ýtalyan yönetmeni. Roma’yý Babil’e benzettiði bu siyasi hicivden yeni ve daha katmanlý bir “Il Divo” kokusu aldýðým için... Sorrentino, “Il Divo”da Ýtalya’nýn Süleyman Demirel’i diye tarif edebileceðimiz Andreotti’nin bir portresini çizmiþti.
Uluslararasý arenaya çýkabilen “Bilinmeyen Zevkler”, “Platform”, “Dünya”, “Keþke Bilseydim” ile günümüz Çin’ini en iyi anlatan yönetmen unvanýný hak eden Jia Zhangke’nin “A Touch of Sin”i de þimdiden favori listemde. Jia, Çin’in dört ayrý eyaletinden dört iþçinin öyküsünü, devasa bir ekonominin yol açtýðý þiddet çerçevesine anlatýyor.
“Elly Hakkýnda” ve “Bir Ayrýlýk” ile bir anda Ýran sinemasýnýn en önemli temsilcileri arasýna giren Asghar Farhadi’nin Avrupa’da gerçekleþtirdiði ilk yapým “Le Passe”de ‘özünü’ koruyup koruyamadýðýný çok merak ediyorum... Çadlý yönetmen Mahamet Saleh Haroun’un sömürgecilik karþýtý tutumunu “Grisgris”de de sürdürmesinden umutluyum. Meksikalý yönetmen Amat Escalante üçüncü filmiyle Altýn Palmiye’ye uzandýðýna göre “Heli”den beklentilerimi de yüksek tutuyorum.
Tabii asýl keþifleri Eleþtirmenlerin Haftasý, Yönetmenlerin On Beþ Günü ve Belirli Bir Bakýþ bölümlerindeki ilk filmlerle yapacaðýz. Sinemanýn geleceðini onlardan okuyacaðýz...