Gündem yoğun. Önümüzde Gezi’nin sözümona yıldönümü, Babalar Günü, Ramazan, bayram, cumhurbaşkanlığı seçimleri vesaire gibi birçok gündem var. Doz aşımı zamanları yaşanacak, belli ve tabii yaz ve tatil de gündemin birinci sırasında. Diziler bitiyor, sezon finalleri filan derken, okullar da kapanmaya dönüyor. Madem doz aşımı yaşanacak, ben de ‘sıcak’ konulardan daha serin sulara gireyim istedim biraz. Reklamlara. Yaz deyince tatil, sıcak/soğuk, evlilik, serinlik gibi daha ‘light’ konular ön planda. Bekleme yapmayalım. Şöyle sıradan geçelim.
Dondurmada, Algida’nın farklı ürün grupları ve markaları öne çıkıyor. Panda ise her zamanki gibi. Takip ettiği markanın bir zaman önce başlattığı ‘dondurma-aşk’ temasını klonlamış devam ediyor. Sevimli Panda’ya sanırım biraz yazık oluyor.
GSM operatörleri bildiğiniz gibi. Pazarlama-satış-ürün geliştirme departmanlarına halen ‘tarife/paket’ çalıştırmaya devam ediyorlar. Ortalık tarifeden geçilmiyor. Tarifelere isim bulmak ise bir hayli zorlaştı. Hangi tarife kimin, kimin eli kimin cebinde belirli bir ayrışma yok. Bakalım sonu nereye kadar gidecek. Bankalar caddesinde değişen bir şey yok. Naim’e ucube oğlan kardeşin borcu var, Kurt Seyid kardeşini Naim’den kurtarıyor ve küçük dev adama kredisinin geldiğini müjdeliyor. Anında. Anlamadığım Naim hem borcunu alamıyor hem de kredi borcuna giriyor. Celebrity kullanacağım diye içerik ve önermeden yoksun kalmak ne demek. İş Bankası, ticari olmayan reklamlarında Servet’e dönmüş ve Sait Faik’i kullanmış. Okumuyoruz sorunsalı. Sait Faik acaba gerçekten ‘okunmama’ endişesi taşıyor muydu, nerden bileyim. Yandex’in ‘google oğlanlı’ işi ise yerli içeriklerle devam ediyor. Bakalım bu algı oynaması sonunda işe yarayacak mı? Bir de Yılmaz Erdoğanlı Finansbank reklamı. Yılmaz Erdoğan neye hizmet ediyor halen anlamış değilim. Emekliye ‘çeyrek altınlı’ bir kumpasa alet oluyor mesela. Celebrity ve anlamsız kullanma.
Ünlü kullanımı deyince şantiye reklamları da süper. Tamer Karadağlı, Mazhar Alanson ve Çetin Tekindor karşı karşıya. Bakalım kim kazanacak. Bir yaylada ‘celebrity’siz bir hayatı özlüyor insan.
Peki ‘boya’ reklamları. Eyfel kulesinin resmi ‘boyacısı’ Jotun mu, yoksa iki magazinel kızın oynamaya çalıştığı ‘Permolit’ mi? Bu markayı ilk kez duydum, merdivenaltı ajanslarının hal-i pür melali. Segment, hedef kitle bu mu?
Her dönemin mutlaka ‘duygusal reklamları’ olur. Bu sefer Sırma ve Ciner ile bunu görüyoruz. Biri insana, diğeri millete oynuyor. ‘Su’ güzel işlenmiş, duyguyu veriyor; diğeri ise itibar kazanmaya çalışıyor. Ne kadar olabilirse o kadar.
Kasap Döner, anti emperyalist bir duruş sergilemiş. Görece basit birkaç Amerikan imge ile de bunu desteklemiş. Stratejiyi uzun vadede bu şekilde mi hazırladılar bilemiyorum. Ama anti-emperyalist demek, ‘milli’ demek mi buna takıldım ben. Zira dönerci dükkanları gayet ‘batıcıl’ duruyor. Karbonhidrat da cabası. Bekleyip göreceğiz. Bir de Namet reklamları var. ‘Tropicana’ bu anlatım biçimini kullanmamış mıydı? Hani Bursa Şeftali korelasyonu. Şimdi Namet Kastamonu-Sarımsak diyerek bunu kopyalamış olmuyor mu? Ajanslar hadi bunu yaptı, kurumsal tarafta buna dikkat edeni yok mu? Ford Turneo ise ‘içerik’ üretmiş. Bir hikayesi var ve ürünün özelliklerini güzelce entegre etmiş. Anlatımı, rekabet kurgusu gayet başarılı. Sevdiğim işlerden.
Ajanslar, markalar ve tüketici arasındaki uçurumu yansıtan ve bizi ‘dummkopf’ yerine koyan ‘Tuba’lı reklamla bitirmek isterim. Bir salonda küçücük TV’de maç keyfi. Hızlıal soruyor, Tuba cevaplıyor, TV’ye o kadar para verilir mi? Bir ‘celebrity’i hem kendi ismiyle kullanacaksın. Hem de böyle bir ev, böyle bir sosyal statü. Bu reklamla da beni ikna edeceksin. Olacak iş değil, ama ‘iş’ yapılmış, bitmiş. Türkiye ajanslarının ve kreatiflerinin kafası böyle. Goygoy, yaz rehaveti, gezi parçacığı... Ama değil mi ya, varol orantısız zeka. Çare Drogba. Hâlâ mı yahu?