Çarşı’yı küstürürsen, kaybedersin!

Mesele Gezi Parkı değilse (ki, olmadığını kendin söylüyorsun), hedefinde aynı zamanda bir “hükümet darbesi” varsa, sen bu davayı kaybettin say yavrum.

En azından şimdilik kaybettin.

Çünkü esnafı kaybettin.

Çarşı’yı kaybettin.

Bu “Çarşı”, senin bildiğin “Çarşı” değil... “Agora”yı kaybettin. Umumu kaybettin. Umumun reyini kaybettin.

Süleyman Seyfi Öğün hocam yazdı. Çok da güzel yazdı...

Biraz uzun bir alıntı olacak ama okumanızda yarar var.

Buyrun (Beşiktaşlılar önden buyursun): “Süleyman Seba sonrası, alt yapıcılığını, amatör ruhunu ve kolej takımı olma kimliğini kaybetmiş bir kulübün kırk küsûr senelik taraftarı olarak bağlılığımda bir zayıflama olmuşsa da, İnönü Stadı’nda maç izlemenin nasıl bir ayrıcalık olduğunu teslim etmem gerekir. Beşiktaşlılık, diğer takım taraftarlarının da teslim ettiği gibi ayrıcalıklı bir şey. Bu ruhu elbette ki renkli Çarşı grubunun ateşleyici gücüne borçluyuz. / Çarşı, Beşiktaş semtinin çarşısında, bir esnaf grubunun da desteğini alarak doğdu. Ama kendi kültürlenmesi içinde bu kurucu bağı çok aştı. İçerdiği ve başlarda herkesin sempatisini kazanan anarşizan ruh, onu nihâyet siyâsete taşıdı. Gezi olaylarında ‘çarşı’ kendisine baskın bir yer edindi. Bu hâli onu kimilerinin gözünde daha da sevimli kılarken; kimilerinin gözünde de alabildiğine sevimsizleştirdi. Ama en tuhaf olanı; uzadıkça uzayan eylemlerin özellikle Taksim ve Beyoğlu’daki turizmi bitme noktasına getirmesi ve geçimini turistik hareketlerden sağlayan ‘gerçek çarşıyı’ çileden çıkartması oldu. Ödenecek senetler, kirâlar ve personel ücretlerinin derdine düşen esnaf yavaş yavaş ortaya çıkmaya, elinde palası, döner bıçağı, sopa ve ateşli silâhlarıyla eylemcileri hedef almaya başladı. Elbette ki bu gelişmeler hiç de hoş ve hukuk devleti îtibârıyla kabul edilebilir değil. Ama, merhum Ecevit gibi söyleyelim; anlayış göstermesek de bu tepkileri anlamak zorundayız.”

Özetle diyor ki Öğün hoca, “Çarşı’nın düzenini bozdunuz, Agora’yı küstürdünüz.”

Devamında da Agora’nın gücünü detaylandırıyor: “Doğu Roma’da, on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan Nika ayaklanması, Osmanlı’da ünlü Patronalı Halil ve Kabakçı Mustafa ayaklanmaları, şu ya da bu sebeple düzeni bozulmuş Agora’nın gücünü gösterir.”

Çarşı’nın ne olduğunu anladınız...

Sen “Palalı milis ordusu” dersen, başka bir şey demezsen, bu davayı kaybedersin.

Sen “Şimdi de esnaf rahatsız geyiğine mi sardırdınız?” diye dalganı geçersen, Çarşı’da büyüyen öfkeyi göremezsen, bu davayı kaybedersin.

Sen, “Emek Sineması da para kazanmayıversin canım, devrim yapıyoruz burada” dersen, tuzu kuru bir müptedi olduğunu itiraf edersen, bu davayı kaybedersin.

Kaybettin bile...

Taksim esnafı önceki gün bir basın açıklaması yaptı. Esnaf adına konuşan seyahat acentesi sahibi Mustafa Kırk şunları söyledi:

“Bir aydır bu Gezi Parkı’ndan kaynaklanan olaylara bir şekilde sabrediyoruz. Sabrettik. Hükümetimiz de olumlu adımlar attı, muhatap aldı. Gezi’yi açtılar, istedikleri gibi parka da çevirdiler. Fakat artık biz anladık ki bunların derdi Gezi Parkı, ağaçmış, çevreymiş değil. Biz bunu artık çok iyi görmeye başladık ve bunlardan ricamız şu: Yeter, artık yeter...”

Bu uyarıları ciddiye alın derim...

İnsanları bezdirmeyin, “Agora”yı ayaklandırmayın...

Efendim, Gezi Parkı eylemleri “esnaf dostu”ymuş, çünkü AVM’lere karşı esnafı savunuyormuş.

O zaman git eylemini AVM’de yap.  

Ortalığı yakıp yıkma.

Esnafın masasını sandalyesini parçalama.

Tabii AVM’de eylem yapabilmen için, önce, AVM’lerde bol miktarda dükkan açmış Rahmi ve CemBey’leri ikna etmen gerekecek.