Çatır çatır topladı...

İlk değil efendim. Daha önce olmuş. Daha önce Cumhurbaşkanları Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmiş. (“Kokmaz bulaşmaz” dediğiniz amiraller bile bunu yapmış.) 

Kemal Bey, siz... “Bu iş de nerden çıktı?” diye hayret makamında ünlemeyi bırakın.

Bu işi “sizinkiler” çıkardı.

Hem, yasal bir engel de bulunmuyor.

Sizinkiler, üstelik, Bakanlar Kurulu’nu (af buyurun) işret meclisinde toplarlardı... (Falih Rıfkı Atay’ı okuyun Kemal Bey. Pek bir seversiniz. Hatta hüccet derecesinde benimsersiniz. Son okuduğunuz kitabın “İnce Memet” olduğunu söylemiştiniz... 10 bin kitaplık ünlü kütüphanenize bakın, raflar arasında “Çankaya”yı bulacaksınız. Döne döne okumanız iktiza...)

Erdoğan’a itiraz ediyorsunuz ama bol şamatalı, bol çekiştirmeli işret meclisi toplantılarından pek şekvacı görünmüyorsunuz... “Yüce Atatürk’ün öngörüsü ve feraseti” filan gibi laflar ediyorsunuz.

Bakanlar Kurulu’nun Savarona yatında topladığını da hiç bahis mevzuu etmiyorsunuz.

Milli Şef’iniz törensel toplantılara da meydan vermezdi... Bodoslamadan giderdi... Rahatını bozmadan, oturduğu yerden, direktiflerle yönetirdi ülkeyi. Hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan, hem de icabı halinde Bakan’dı... Hem de CHP Genel Başkanıydı. Değişmezdi. Değiştirilmesi teklif dahi edilemezdi.

Pardon, aynı zamanda Halkevleri Genel Başkanı’ydı. Gizli Başkan...

Milletvekillerini de kendisi belirlerdi...

Mustafa Kemal Paşa’nın sünnetine riayet ederdi yani... Tarafsız Cumhurbaşkanı sıfatıyla, milletvekili listeleri hazırlardı...

Efendim Erdoğan yapmasın...

Niye yapmasın?

Parlamenter sistem yara alabilir. Cumhurbaşkanlığı makamıyla Başbakanlık arasında bir “gerilim hattı” oluşabilir.

Merak etmeyin, bir şey olmaz...

Nitekim olmadı... “Ben farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım, yasalardan kaynaklanan yetkilerimi sonuna kadar kullanacağım” vaadiyle seçilen Erdoğan, söz verdiği üzere, Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de topladı. Kıyamet kopmadı. Parlamenter sistem yara almadı. Cumhurbaşkanlığı makamıyla Başbakanlık arasında bir gerilim hattı oluşmadı.

Parlamenter sistemin yara almasından bu kadar korkuyorsanız, parlamenter sisteme karşı konuşlanmış “güç merkezleri”yle hesaplaşın... Darbecilere bir şey söyleyin... Elinize tutuşturulan “tape”lerle değil, legal enstrümanlarla siyaset yapın.

Erdoğan, kapalı kapılar arkasında, “pazarlık”la, güç merkezlerine verilmiş ödünlerle seçilen Cumhurbaşkanlarına benzemiyor. Bir “vesayet”ten de gelmedi.

Halkın oylarıyla seçildi.

Dolayısıyla, vasilere değil, halka karşı sorumludur.

Sorumluluğunun gereğini yerine getirecek, icap ettikçe Bakanlar Kurulu’nu Beştepe’de toplayacaktır. Çok şahane olacaktır.

HAMİŞ:

Muhterem profesör (kendisi gizli bir CHP’lidir)CHP’nin getirdiği demokrasinin, Erdoğan eliyle berhava edildiğini söylüyor. Bunu hangi bağlamda söylediğini bilemedim. Mutlaka önemli bir tespit yapıyordur.

Demokrasi nasıl berhava edilmiş?

Bunun cevabını düşünedursun, muhtereme şöyle bir “kapak” yapıp bitirelim:

Demokrasiyi CHP getirmemiştir.

Demokrasiyi CHP götürmüştür.

İyi kötü var olan demokratik sistem, İttihatçıların 1913 darbesi (Babıâli baskını) ve Cumhuriyetçilerin “Takrir-i Sükûn” süreciyle, tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Ne zamana kadar?

Dünya “Birleşmiş Milletler” sistemine geçinceye kadar.