Bizim en yüce meydan okuyuşumuz... Varlığımıza saygınlık kazandıracak alışılmış olanakların yetersizliğindedir. İşte, dostlarım, bizim yalnızlığımızın düğümü budur.”
1982’deki Nobel konuşmasında Latin Amerika’nın Yalnızlığı’nı anlatırken böyle demişti Marquez. Gabriel Garcia Marquez, 87 yaşında Meksika’da vefat etti.
Meksika’nın benim ve akranlarım için anlamı büyüktür; sınırını geçtiğimizde başımızdaki tüm belalardan kurtulacağımızı işiterek büyüdüğümüz ütopik ülke!
Nedir ‘’alışılmış olanaklar’’ ve bundan yoksun oluşların anlamı nedir? Avrupalı veya USA vatandaşı olmamak mıdır olanaksızlığımızı kuran etkenler? Ari ırktan gelmeyişimiz mi, Doğulu olmamız mı, Müslümanlığımız mı veya Protestan değil de Katolik olmaları mı bazılarının, ten rengimiz mi ya da yoksulluğumuz mudur ‘’olanaksızlık’’? Nedir bizi dünyada yalnız ve başı belada tutan sırrın düğümü...
Sanırım tüm bu kenarlıklı kimlikler yani ana eksende, beyaz-erkek-Hıristiyan-Protestan-şehirli olmanın dışında kalan tüm diğerleri olarak biz diğerleri... Gabriel Bey’e ve onun bahsettiği büyük yalnızlığa bu yüzden ortaktık. Ve Gabriel Bey bu sebepten çok uzak olduğu halde bu kadar da yakın geliyordu aynı zamanda bizlere...
Gabriel Bey’in evi ve memleketi neresidir? Hep sıklıkla seyahat ededurduğu Kolombiya, Venezüella, Arjantin, Küba, İspanya gibi Latin rüzgarının kendine has karmaşasında mı kuruludur onun evi? Onun evi yazıp çizdiği ve tutkuyla hayatını kurduğu İspanyolca mıdır yoksa? Büyükannesinden işiterek büyüdüğü masallarda atalarının kemiklerini sürekli yanlarında taşıyan kadınlar mıdır onun evi? Baba evinden ayrıldıktan nice sonra aniden ve tam zamanında ortaya çıkıveren pazuları geniş denizci oğlanlar mıdır onun evi? Hangisi... Onun evi dediğimiz şey, niçin hepimizce de bu kadar tanıdık?
Çünkü biz tıpkı Latinler gibi dünyanın kenarlarına çekilmiş Doğu’lar olarak, merkeze yani ana eksene uzak kimselerdeniz. Bu yüzden bu evi tanıyoruz biz, Gabriel’in evini. Yani Cebrail’in... Marquez, büyüklerimizden işiterek tanıdığımız büyük Melek’in ismini taşıyordu. Marquez uzaktı bize, ama yabancı değil...
***
Dünden beri hakkında yazılanları okuyorum, ‘’Gabo şöyleydi Gabo böyleydi’’ diye güzel ve akıllıca yorumlar. Burada da tersinden bir rüzgar esiyor oysa... Bizimle aynı şehirlerde oturdukları halde, çektikleri ötekileşme acısını; kendilerinin hiç de şu kahrolası esmer yerlilere benzemediklerini ispat etmek istercesine basbayağı Cebrail olan Gabriel’e ‘’Gabo.. Ama Gabo’cuğum’’ deme tabasbusuyla yenmek isteyenlerin hali... Bunların haliyse, lokasyon itibariyle bize yakın ama yabancıdır.
İşte yalnızlığın düğümü de buradadır... Seni işgal edip yağmalamış, sömürmüş, varlığını inkar etmiş, tarihini hiçleştirmiş, onurunu kırmış, celladınken kendisine aşık etmiş şu muktedirler karşısındaki duruşun nedir?
Yenilgilere rağmen varolmaya devam etmek için inanmak gerek. Gabriel Bey tüm inanmaların yenilgiye uğradığı bir eşikte ister masal, ister din, ister politik aksiyon, isterse hasret olsun... Yeter ki inanacak bir şey olsun... Dediği için tüm mağluplara yakın gelmiştir..