‘Cehenneme kadar yolu var’

HDP'nin Stalinist milletvekili Ertuğrul Kürkçü“Star gazetesinden Ahmet Kekeç sizin hakkınızda bir şeyler yazmış... Ne diyorsunuz?” diye soran bir muhabire şu cevabı veriyor: “Cehenneme kadar yolu var.”

Bu terbiye özürlü adam bir solcu...

Bir devrimci...

Kızıldere’den (nasılsa) sağ kurtulmuş bir eski eylemci...

Duruma göre Kemalist, duruma göre Stalinist, duruma göre Kürt ulusçusu, duruma göre Türk ulusçusu takılan bu adam hakkında, evet, bir şeyler yazdım. “Kimin parasını kime veriyorsun? Hayatında ne ürettin? Sosyalistler olarak ne ürettiniz? Pis kapitalistlerin kazandırdıklarını çarçur etmek ve koskoca SSCB’yi batırmak dışında, insanlığın yararına olacak hangi teşebbüsata imza attınız? Dahası, bugünün sosyalistleri olarak biz sefil halk yığınlarına ne öneriyorsunuz?” diye sordum.

Çünkü, laubali bir üslupla, “Yunanistan’ın borcunu biz ödeyelim...” buyurmuştu.

Bunu, “Ekonomi berbat, işler kötüye gidiyor, batıyoruz” deme alışkanlığında olan bir partinin milletvekili olarak söylemişti.

Beyaz Türk terbiyesi almış Ertuğrul Kürkçü, cevap vermek yerine, hakareti seçiyor: “Cehenneme kadar yolu var...”

Bir de, kendisi hakkındaki “hususi” gözlemlerimi ve aramızda geçen konuşmaları, “Tepeden tırnağa yalan” diye savuşturmaya (kendince itibarsızlaştırmaya) çalışıyor...

Bir vakitler, bu nevi şahsına münhasır solcuyla röportaja gitmiştim...

Gazeteci Nadire Mater ve Erdal Şimşek de şahittir.

Fotoğrafları Erdal Şimşek çekmişti.

Röportajın bant çözümünü de Erdal Şimşek yapmıştı.

Neler konuştuğumuz, kendisine hangi soruları yönelttiğim ve ne karşılık aldığım o röportajda mevcuttur. “Tepeden tırnağa yalan” demeden önce, açsın o kayıtları okusun. (“Kemalizm”le ilgili sorularıma baksın. Kendi cevaplarını da akıl ve vicdan süzgecinden geçirsin. Belki utanır...)

Bir şey daha yazdım... Kendisini hesap vermeye davet ettim...

Ki, “Cehenneme kadar yolu var” çıkışının asıl nedeni bu bence...

Devrimcilik oynadığı yıllarda, bütün arkadaşları yanında can verdi.

Kızıldere’den sağ kurtulan tek kişi (evet, tek kişi) kendisidir.

Elbette bir şey ima etmiyorum, bir yerlerin adamı olduğunun söylemeye çalışmıyorum ama bunun (nasıl bir macerayla sona ereceği ve hangi bedelleri ödeteceği besbelli bu tuhaf “devrimciliğin”) hesabını vermelidir.

Sabrım ve vaktim olsaydı, “Kobani” yüceltmesine dayalı sözlerini de teşrih masasına yatırır, Rojavada’ki sözümona devrimcilerin işlediği “insanlık suçu” (işkenceler, yargısız infazlar, toplu cinayetler, sürgünler) karşısında niçin dilinin “ketm” olduğunu sorardım.

Hem sabrım yok, hem de vaktim...

Bunun yerine, şu satırlarla idare etsin (10 Eylül 2014 tarihinde bu köşede intişar etmiştir):

HDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü’yü iş kazasının meydana geldiği inşaat alanında görünce, neden bilmiyorum, bir “tamamlanmamışlık” hissettim.

Bir eksiklik vardı sanki. Olmayan bir şey... Oturmayan bir şey...

Ertuğrul Bey, “besili” ve “sağlıklı” suratıyla kameraların karşısına geçmiş, ölümlerden duyduğu üzüntüyü anlatıyordu, mutat eleştirilerini sıralayarak... (Bu ölümlerin “devrim”e giden yolu aralamasını umuyordu.)

Peki (işçi dostu) Ertuğrul Kürkçü hayatında kaç işçiyle temas etti?

Kaç işçi sofrasında diz kırdı?

Uğrunda devrime kalkıştığı o işçileri var eden sosyolojiyi bilir mi? O işçileri ortaya çıkaran “değerler dünyasını” tanır mı?

Dahası, o değerlerle ne kadar barışık?

Barışık mı?

Kısa bacaklı, kıllı, kara suratlı, sahilde piknik yapmak gibi görgüsüzlükler sergileyen, namaz kılan, oruç tutan, göbek kaşıyan ve çoğunlukla sağ partilere oy veren o işçilerle bugüne kadar hangi tasayı paylaştı?

Biz niçin, “ölü işçi” gördüğünde kameraların karşısına geçen Ertuğrul Kürkçü’yü o işçilerin (o işçilerin temsil ettiği sosyal sınıfın) kendisini gerçekleştirme mücadelesinde “dayanışma” içinde görmedik, göremiyoruz?

Niçin Ertuğrul Kürkçü, inanç ve değer tercihleriyle kamusal alanda var olmak isteyen o işçilerin yanında olmadı, olamıyor?

Niçin Ertuğrul Kürkçü, “kamu yasakçılarına” mazeret üretmek dışında, demokratik politik bir tutum geliştirmedi, geliştiremiyor?

Bir işçiyi değerli ve önemli kılan, onun istatistiğe yapığı katkı mıdır?

Sadece bu mudur?