On yýl kadar oluyor... Makedonya’da ziyaret ettiðimiz köklü bir Bektaþi dergâhýnýn postniþini sohbet sýrasýnda, Türkiye’nin laiklik politikalarýný ve özel olarak Atatürk devrimlerini eleþtiriyor ve ben -doðal olarak- þaþýrýyorum. “Türkiye’deki Bektaþiler bu konuya sizin gibi bakmýyorlar” diyorum; o zaman asýl konuyu açýyor ve “tekke ve zaviyelerin kapatýlmasý çok yanlýþ bir karardý” diyor.
“Niçin?” diye soruyorum. “Çünkü”, diyor, “yakýn zamana kadar Hacýbektaþ Dergâhý ayný zamanda bizim okulumuzdu. Benim mecburiyetten oturduðum bu postta oturacak insanlar yolumuzun inceliklerini oradaki ocakta öðrenip yetiþiyorlardý. Tekke ve zaviyelerin kapatýlmasýyla okulumuzu kaybettik. Artýk bu manevi ocaðý tüttürmeye devam edecek yeni mürþitler yetiþmiyor...”
Geçenlerde deðerli Alevi aydýnlarýmýzdan Yalçýn Özdemir’le sohbet ederken hatýrladým bu anekdotu. Özdemir Alevi meselesinin ve özellikle bugünlerde tartýþýlan cem evleri meselesinin çözüm yolu olarak tekke ve zaviyelerin kapatýlmasýný öngören yasanýn deðiþtirilmesini öneriyordu. Gerek Sünni gerekse Alevi kesimden birçok baþka aydýn da var bu görüþü paylaþan. Kýsaca özetlemeye çalýþacaðým bu görüþü:
Cem evleri aslýnda Alevi geleneðinde yeri olan kurumsal mekânlar deðil. Bektaþi tekkeleri gibi kurumsal mekânlarýn yer almadýðý Alevi köylerinde cem ayinlerinin yapýldýðý evler vardý geçmiþte. Ama bunlar sadece cem ayinlerinin veya diðer dini etkinliklerin yapýlmasý için inþa edilmiþ veya bu iþe tahsis edilmiþ yapýlar veya mekânlar deðildi.
Cem evleri özellikle 1990’lý yýllarda büyük þehirlerde ortaya çýktý. Köylerden büyük þehirlere gerçekleþen büyük göç dalgalarýnýn neticesinde Alevi yurttaþlarýmýz geleneklerini sürdürmek ve bu çerçevede cem ayinlerini gerçekleþtirmek için cem evleri adý verilen mekânlar oluþturmaya baþladýlar.
Alevi vakýf ve dernekleri devletten cem evleri için yapýlan harcamalarýn kamu kaynaklarýndan karþýlanmasýný ve bunun için cem evlerinin yasal statüsünün tanýnmasýný istediler. Bu haklý talep yasa ve mevzuat engelleri yüzünden bir türlü karþýlanamadý. Bunun için devleti ve siyaseti ayýplayanlara da hak vermemek elde deðil. Ama þimdilerde dile getirilen “ibadethane statüsü” talebini bu haklý taleplerle karýþtýrmamak lazým.
Ýbadethane statüsü talebi ne anlama geliyor? Anlamý çok basit: Cem evleri ibadethane olarak kabul edilirse Alevilik de ayrý bir din olarak kabul edilmiþ olacak. Alevi vatandaþlarýmýzýn çoðu bunun farkýnda deðil. Bazý Alevi dernek ve vakýflarýnýn bu alanda yürüttüðü mücadeleyi cem evlerinin yasal statü kazanmasý talepleriyle ilgili sanýyorlar.
Birtakým liberal aydýnlarýmýz “ne var ki bunda! Adamlar kendilerini ayrý bir dinin mensubu sayýyorsa devlete düþen bunu bu þekilde kabul etmektir” diyorlar. Oysa kazýn ayaðý öyle deðil. Bin küsur senedir Ýslam dini içindeki mezheplerden biri olarak kabul edilen Aleviliðin bugün “ayrý bir din” olarak tescil edilmesi yetkisini kim, nereden alabilir?
Mesele cem evleri meselesiyse bunun çözümü bir þekilde bulunur. Söz gelimi tekke ve zaviyeleri kapatan yasanýn deðiþtirilmesi cem evlerinin yasal statü kazanmasý için düþünülebilecek bir çözüm yolu olabilir. Bu tartýþýlabilir.
Ama öncelikle Alevi vatandaþlarýmýzýn Aleviliði ayrý bir olarak tescil ettirmeye yönelik giriþimlerin farkýnda olmalarý lazým. Devletin ve Sünni kamuoyunun da Alevilerin temsilcileri olarak birtakým þaibeli dernek ve vakýflarý deðil, bu inanç yolunun geleneksel dini önderleri olan dede ve babalarý muhatap almasý lazým.