Cemaat görünümlü suç örgütü

Şimdi de 18 Aralık Hukuka Darbe Örgütü diye bir ‘şey’ icat etmişler. 17 Aralık darbe girişimine darbe girişimi diyenlerden bazılarını sistematik olarak yıpratacaklarmış. 

Liste İçişleri Bakanı Efkan Ala’dan başlayıp bazı savcı ve polis şefleriyle devam ediyor, Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu dahil bazı yayın yönetmenlerini, yine Staryazarları Elif Çakır ve Halime Kökce ile diğer gazeteci arkadaşlarımız Abdülkadir Selvi, Nihal Bengisu Karaca ve Hilal Kaplan’ı kapsıyor.

Yolsuzlukların üstünün örtülmesi için bir örgüt oluşturulduğu algısı yaratmak istendiği anlaşılıyor buradan ama listenin neye göre tanzim edildiği anlaşılmıyor.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır hesabı, tweetleri ikiye katlayarak, bir dilekçeye gerekçeli karar muamelesi çekerek bu defa da ‘bu algı’yı yaygınlaştırma gayretindeler.

Lakin 17 Aralık’ta meşru iktidara karşı girişilen siyasi operasyonun bir ‘algı operasyonu’ olduğunu, ‘meselenin nasıl algılandığının, ne olduğundan daha önemli olduğu’ bilgisinin yine kendilerince kayda geçirildiğini unutarak!

Sosyal medyada cemaat adına konuşanlardan biri 17 Aralık’ın hemen ertesinde attığı tweette aynen şunu diyor: “Bu soruşturmada algı, adli sonuçtan önemli. Başbakan Erdoğan’ın unuttuğu nokta bu. Kimse mahkemenin sonucunu hatırlamaz.” 

Bütün hikaye 140 karakterde özetlenmiş aslında. 17 Aralık’a giden süreçten başlayarak pek çok şeyin ambalajıydı çünkü bu algı çalışmaları.

Temel bir eğitim sorunu olan dershanelerin dönüştürülmesi meselesi, konunun sanki başka paydaşı yokmuş, cemaatin dershaneleri hedef alınmış kapatılıyormuş gibi yapılmış ve bu sayede cemaat tabanı fırtına öncesinde tahkim edilirken genel kamuoyu ajite edilmek istenmişti.

Fırtınanın koptuğu 17 Aralık’ta ise üç benzemez yolsuzluk dosyasının bekletilip bekletilip aynı gün büyük gösterişle ve hükümet düşürmek kastiyle açıldığını;

Üzerinde oynanmış yahut yoktan üretilmiş bilgi belge ve tapelerle kamuoyuna mütemadiyen “yargı sürecini bekleme, bu iddialara inan” dendiğini;

Soruşturmanın gizliliği ilkesinin çiğnenerek medyaya mütemadiyen maksatlı bilgilerin servis edildiğini;

Türkmenlere yardım götüren MİT TIR’larının yetkisiz savcılarca durdurulup MİT mensuplarının tartaklandığını;

Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların kriptolu telefonlarının dinlendiğini;

Sanatçılardan iş adamlarına, siyasetçilerden gazetecilere, toplumun farklı kesimlerinden binlerce kişinin hep aynı mahkemelerin verdiği izinlerle dinlendiğini;

Mahrem görüntüleri kaydedilmiş insanlara özel hayat şantajları yapıldığını;

ÖSYM sorularının çalınıp bir yere yerleştirmek istedikleri kendi elemanlarına verildiğini; bunun binlerce gencin ailenin emeğinin çalınması demek olduğunu;

Bazı polis şefleri “Başbakan’a ben kelepçe takacağım” diye naralar atarken bazı savcıların sosyal medyada ülkenin başbakanına bakanlarına açıktan hakaretler yağdırabildiğini ve bu kişilerin mevcut HSYK düzeni içinde cezasız kaldığını;

Ve bütün bu sürede bütün bu hukuksuz ahlaksız işlerin -adlı adınca söylersek, suçların ayıpların günahların hep aynı kişilerce “dini cemaat görünümlü suç örgütü”nce sahiplenildiğini ve bütün bunların üstünün yolsuzluk iddialarıyla örtülmek istendiğini gördük.

Herkes gördü.

Nihayetinde siyasi iktidar, kendi şahsında milli iradeye uzanan sinsi eli hakkıyla büktü.

Türkiye halkı da kime inanıp kime inanmadığını verdiği oylarla belli etti ve AK Parti’yi güçlendirirken paralel yapının kökünü kuruttu.

Paralel yapıyla ittifak eden muhalefet partileri ise sadece oy değil itibar da kaybederek çıktılar bu sınavdan. 

Cemaat postuna bürünen yapının ne olduğu da anlaşıldı günün sonunda, tabanda herhangi bir karşılığı olmadığı yahut kalmadığı da. Akıbeti belli bir kadro hareketi ve yatsıya varmayan algı çalışmalarıdır söz konusu olan.

Söylemezsem çatlarım

 AK Parti tabanının yolsuzluklara geçit verdiğini zanneden yanılır. Verilen destek, paralel örgütün milli irade gaspına karşıdır. Yoksa yolsuzluklara da, iddiaların üstünün örtülmesine de zinhar müsaade yok tabandan.