Cemal Öztürk: Darbeyi kırmak için ekonomik diplomasi

ÖZTÜRK: Ekonomik diplomasi Cumhurbaşkanımızın çizdiği perspektife uygun olarak devreye girsin. Hariciye, maliye, askeriye, iş dünyası entegre olduğu yapıları ikna etsin. Biz zaten Avrupa ülkesiyiz. Krizi lehimize çevirmek mümkün.

YENİ MOTTO: TÜRK LİRASI DOLARDAN ÜSTÜNDÜR

Türkiye 2013’ten beri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde büyük bir mücadele veriyor. Gezi’yle başlayan 15 Temmuz darbe girişimiyle süren saldırı her defasında destansı şekilde püskürtüldü. Bu defa ekonomik bir saldırı var. Üstelik dünya ekonomisinin yavaşladığı bir dönemde Türkiye ekonomisi büyüyor iken. Siber saldırılar 2,5 kat, terör kat be kat arttı. PKK’ya silah veren Batı, Türkiye’ye silah ambargosu koydu! Kredi kuruluşları not düşürdü. AP gümrük birliğiyle tehdit etti… Türkiye ise ‘dolar bozdur’ kampanyası ve ‘milli parayla ticaret’ çağrısıyla mücadeleyi yükseltiyor. Ne yapmak lazım? Uluslararası düzeyde piyasa deneyimi olan AK Parti Giresun Milletvekili, ekonomist Cemal Öztürk ile konuştuk. 

Temmuz sonrası halk kendiliğinden dolarını bozdurmuştu. Şimdi Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla hem halk hem ekonomi kurum ve birlikleri TL’ye geçti. Devlet ve millet tanka karşı verdiği mücadeleyi bu kez ekonomik olarak veriyor. Bazıları da sorun yapısal diyor Tam olarak ne oluyor?

15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımız “halkımı demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi ve halk sokağa çıktı. Liderlik budur. Türkiye ekonomik anlamda da köşeye sıkıştırılmak isteniyor, halkımız bunu gördü. Dolar yatırım aracı değildir. Dolar ABD parasıdır ama dünya parası haline gelmiştir, rezerv paradır. Türkiye’nin yatırım açığı var doğru ama dolar da yastık altında, kasada değil ekonominin içinde olursa anlamı olur. Cumhurbaşkanımızın mesajlarını iyi anlamak lazım. “Çevre ülkelerle kendi milli paralarımızla alışveriş yapalım” demesi vatandaşımıza “dolarınızı altınınızı bozdurun” demesinden daha önemlidir.

DOLARI ALT ETMENİN YOLU

Neden daha önemlidir?

ABD Doları yerine hangi ülkeyle ticaret yapıyorsak kendi milli paralarımızla yaptığımızda dolar ya da euro otomatik olarak o miktarda devreden çıkacaktır. Dünyadaki para hacmi bizim o ülkelerle yaptığımız ticaret hacmi kadar daralacaktır. O paralar kendi ülkelerine gidecek ve değer kaybedecektir.

DOLAR DÜZENİNE ÇOMAK

“Herkesin milli parası dolardan büyüktür” mottosu “dünya beşten büyüktür” çağrısı kadar güçlü. Dolar düzeninden beslenen küresel güçleri rahatsız etmez mi bu?

Biz değil de mesela dünya ticaretinde 2 trilyon dolarlık büyüklüğü olan Almanya bunu demiş olsa kıyamet kopardı. Türkiye’nin Rusya, İran ve Çin ile yaptığı ticarette mevcut büyüklük bile dünyayı uyandırması açısından önemli. Bugüne kadar kimsenin cesaret edip de söyleyemediğini Sayın Cumhurbaşkanımız söylediği için dikkate değer. “Dünya beşten büyüktür” ne kadar önemli ise “milli paralarımızla ticaret yapalım” ifadesi de o kadar önemli. Kolay değil elbette, ülkeleri uyandırıyor, dünya ticaret düzenine çomak sokuyorsunuz. Arkasının gelebilmesi için güçlü siyasi iradeler, güçlü finans mekanizmaları gerekir. Para transferi için banka lazım, organizasyon lazım, yazılım lazım. Neticede bu çok önemli ve mevcut sömürü düzenini kökünden sarsabilecek bir fikirdir.

OLAY PSİKOLOJİK

Peki, mevcut ekonomik kuşatmayı püskürtebilecek bir ekonomik alt yapıya, politikaya sahip miyiz?

Mevcut konjonktürde atılacak adımların bir kısmını Merkez Bankası atabilir. Bir kısmını Hükümetin atması gerek, nitekim atıyor maliye ve para politikalarını kullanarak. Kabul etmek lazım problemlerimizin çoğu yapısal. Önce demokrasimizi iyileştirmek, Güneydoğu sorununu çözmek gerekiyor. Sürekli reform lazım. Türkiye bunu yapıyor. Tarımı, hayvancılığı, yatırımı destekliyor. Son iki ayda yaşanan olay daha çok psikolojik. Bunu değiştirmeliyiz!

Nasıl?

Düşmanlarımız rakiplerimiz var ama dostlarımız da var. O yüzden diplomasi lazım.

Ekonominin diplomasisi var mıdır?

Vardır ama yeterince kullanamıyoruz.

Devlet mi kullanamıyor yoksa sivil ekonomik alan mı?

İki taraf da. Bizim özel sektörümüz devletten ayrı değildir zaten. Devlete bakar, geri vitese alır, frene basar. Dolayısıyla özel sektörün moralini bozacak işlerden kaçınmalıyız. Mesela AB bizi almayacak demek aleyhimizedir çünkü AB ile ortağız. Ticari ortağız. Cumhurbaşkanımız ne dedi? “Ankara kriterleri der yolumuza devam ederiz”. AB’deki fasılları iç hukukumuzu, sağlık düzenimizi, sanayi standartlarımızı düzeltmek için yapıyoruz. Yaptığımızda Avrupa’ya ihtiyacımız zaten sınırlı olur. Ama “AB’den çıkıyoruz” dediğiniz an yatırımcı tedirgin olur. Tedirginlik Türkiye’ye para girişini düşürür, risk primini yükseltir. Türkiye’nin risk pirimi yükselirse Hazineye, ihaleye çıktığınızda yüksekten borçlandığınızda bunun ülkeye maliyeti artar. Sadece devlet borçlanmıyor. Sanayiciler, bankalar, sigorta şirketleri Türkiye’deki riskleri dışarı satacak. Kazandığımız seviyeleri kaybetmemek için onlarla kavga etmeyelim çünkü ekonomik olarak zararlı çıkıyoruz. Ticari kazanımlarımızı kaybetmemek için ekonomik diplomasi yapalım.

SERİNKANLI OLALIM

Cumhurbaşkanımız Türkiye’yi sindirme politikasına karşı üst perdeden bir söylemle Türkiye’nin menfaatlerini savunurken alttakiler ikna yoluna gitsin diyor, ikili siyaset öneriyorsunuz?

Cumhurbaşkanı bir perspektif çiziyor ve kral çıplak diyor. Avrupalılara şok tedavisi yapıyor, dostlarımıza “dürüst olun bize sahip çıkın” diyor. Rakiplerimize de “dürüst değilsiniz” diyor. Mutfak da çalışmalı ama. Cumhurbaşkanımızın dediklerini hariciyemiz, maliyemiz, askeriyemiz, istihbaratımız, iş dünyamız, sivil toplum entegre olduğu, birlikte çalıştığı kurumlara anlatmalı diplomatik lisan ile. Ortaklığımızın devamı için ikna şart. Türkiye darbe teşebbüsünü atlattı. Avrupalılar bunu anlamadılar. Samimiler mi? Samimi olanlar olabilir çünkü bu insanların hepsi düşmanımız değil. Kestirip atmak, kapıları kapatmak, içimize kapanmak bize çok şey kaybettirir. Onlar da kaybeder biz de kaybederiz. O yüzden soğukkanlı değerlendirelim.

DOSTLARA ANLATALIM

Rusya ile ilişkileri stratejik tercihe yoranlara katılır mısınız?

Türkiye AB’den çıkıp Rusya ile entegrasyona gitmiyor. Akşamdan sabaha olmaz zaten. Geçmişte de CENTO vardı ayrıca. Biz zaten Avrupa ülkesiyiz, 6 milyon vatandaşımız var, bu insanlar iş adamı, diplomat. O yüzden biraz sakin olup krizi lehimize çevirelim. Bu imkana sahibiz. Yoksa elbette 15 Temmuz’da ülkemize, milletimize, geleceğimize kast edilmiştir. Dostlarımızın yanımızda olmayışı bizi üzmüş, tedirgin etmiştir. Tepkimiz bundandır.

Hele üstüne ekonomik krizle gelmeleri bizi şüpheye sevk etmiştir. Haklı gerekçelerimiz var. Peki, bunu nasıl aşacağız? Aklıselimle. Onlara anlatalım. Anlamayanlar olacaktır ama anlayanlar da olacaktır. Var olan ilişkileri, ortaklıkları, dostlukları kullanarak bu döngüyü kıralım.

TÜRKİYE’Yİ GÖZDEN ÇIKARAMAZLAR

Ekonomiyi etkileyecek birkaç kalem var. AP’nin müzakereleri dondurma kararı AB liderler zirvesinde karşılık bulur mu?

Türkiye’yi seviyoruz, sen ödevini yap, biz sözümüze sadığız, diyecekler. AB Türkiye’yi gözden çıkaramaz.

FED’in faiz artırma ihtimali?

Doların değerlenmesi ABD ekonomisine zarar.

Kredi değerlendirme kuruluşları?

Türkiye’de onlarca yıl iyi para kazandılar. Faizler hala yüksek. Sıcak parayla yatırım yapanın kazanacağı açık. Hem hisse senedi hem bono piyasasında para kazanma imkanı var. Türkiye’nin notunu düşürmek kendi ayaklarına sıkmak olur. Bütçe açığımız yok. Kamu ekonomisi dinamikleri çok iyi.Hissi değil rasyonel davranacaklardır.

Anayasa değişikliği süreci?

Meclisten 340 üzeri oyla çıkacaktır. Milletimiz Cumhurbaşkanımıza güveniyor, evet dediğine hayır demeyecektir.

Finans krizi yeni bir cephe

Ekonomik kuşatma açısından kronoloji bize ne söyler?

15 Temmuz bir sonuçtur. Osmanlı’nın tasfiyesine, Sykes Picot’a kadar gittiğimizde şunu görürüz: Bizi Anadolu topraklarına sıkıştırmış Lozan’da belli şeyleri dayatmışlar. İstiklalimizi almışız fakat Lozan Heyetinin başındaki İsmet Paşa da şöyle anlatmış durumu; “Bizi yüzyıl rahat bırakırlar artık”. Çünkü bütün istediklerini aldılar. Ama bu gövde de bu elbiseye sığmıyor.

Asırlık süre de dolmak üzere?

Evet, hem yüzyıl doldu hem de periyodik darbeler ilk kez etki etmiyor. Bakın, Türkiye’nin 1950 sonrası yakaladığı kalkınma hızı 1960’da darbeyle kesilmiştir. 64-65’de başlayan kalkınma hızı 1970’de kesilmiştir. Sonraki ‘80 darbesiyle, sonrası 1997’de 28 Şubat darbesiyle Türkiye’ye onlarca yıl kaybettirilmiş. Biz 20. Yüzyılı ıskaladık ama 2002’de Türkiye AK Parti iktidarıyla beraber 21. yy’da büyük bir kalkınma hamlesine girmiş, istikrara kavuşmuştur. 2002’den beri her yıl “gelişmekte olan ülkeler” ölçeğinde büyüme rekorları kırmıştır. Bu da bütün dünyanın dikkatini çekmiştir.

2007’de, yine cumhurbaşkanı seçim sürecinde Türkiye’ye hız kestirme hamlesi oluyor?

28 Nisan bildirisiyle Türkiye’nin önü kapatılmak istendi ama ilk kez dik duran ve yıkılmayan bir iktidar vardı. 17-25 Aralık da hukuk ve polis yoluyla darbe girişimiydi. Mesele Türkiye’nin yükselişinin önünü kesebilmek. 15 Temmuz’da başarılı olamayan şer cephesi şimdi başka bir versiyonu deniyor. Finans krizi işin diğer cephesi. Türkiye’yi sıkıştırmak, 15 Temmuz’da başaramadıklarını parasal operasyonla yapmak istiyorlar.

IMF bağımlılığı bitince başladı

2013 ekonomik verilerimizin en yüksek olduğu yıldı ama sanki kuşatma da o zaman başladı?

Kırılma noktası şu oldu: Finans gücünü ellinde tutan küresel kuruluşlar Türkiye’ye artık borç veremeyeceklerini ve yönetemeyeceklerini anladılar. 2013 Mayıs’ında IMF’ye olan borcun son taksitini ödedik ve “artık IMF’ye biz de katkı yapabiliriz” dedik çünkü. Nitekim beş milyar dolara yakın katkı verdik de. IMF bizim kurucusu olduğumuz bir organizasyon, düşmanımız değil. Ama IMF üzerinden Türkiye’yi kontrol etmek isteyen güçler var.

Bölgedeki plana karşı çıkınca

Türkiye IMF ile eşit ilişki düzlemine geçtiği için mi harekete geçirildi darbe mekaniği?

Bölgesel gelişmeler de o tarihten sonra bizi etkilemeye başladı. Çünkü emperyalistler 1900’lerin başında gerçekleştiremedikleri operasyonları 2014-15’te gerçekleştirmek için harekete geçtiler. Türkiye “masada ben de varım çünkü ben bu bölgedeyim ve sizin dediğiniz gibi olmayacak, ben de söz sahibiyim” dedi. Belki de en önemli kırılma noktası buydu. Gerçeği görmek için 15 Temmuz’u hem ekonomik hem siyasi gerekçelerle değerlendirmek lazım.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ!