Cenevre’ye doğru

Uluslararası arenada Cenevre II olarak adlandırılan toplantı öncesinde peş peşe hamleler geliyor. Toplantının gündemi Suriye. Başka bir ifadeyle Beşar Esad’ın geleceği.

Cenevre’de masada kimlerin olacağı konusunda hala önemli belirsizlikler var. Rusya, özellikle İran’ın masada olması gerektiğini söylerken, diğer yandan Suriye muhalefetinin katılımıyla ilgili ‘renksiz’ tutumunu da sürdürüyor.

Moskova, Suriye sorunuyla ilgili anahtar ülke rolünü elde ettiği andan itibaren birkaç önemli başlık üzerinde duruyor. Öncelikle Esad’ı bir kart olarak sürekli masada tutmaya çalışıyor. Hatta eğer mutabakat sağlanırsa, geçici hükümette yer almasını savunuyor.

Rusya’nın elinde tutmak istediği asıl unsur, rejimin niteliği. Çünkü rejimde yaşanacak köklü bir değişim işine gelmiyor; aksine elini zayıflatacak bir tehdit olarak görülüyor. Başka bir ifadeyle Rusya, rejimde belli makyajlar olmasını, mevcut dokusunun çok fazla zedelenmemesini istiyor. Masada İran’ın varlığını tam da bu nedenle savunuyor. Çünkü Şam’daki çelik çekirdeği tek başına elde tutması ya da yönlendirmesi mümkün değil. Tahran’ın bu konudaki nüfuzuna ciddi ölçüde ihtiyacı var.

Öte yandan Tahran, İslam dünyasında kendisini ciddi ölçüde hırpalayan Suriye ve Esad denklemini savundukça, kendisine yeni bir yer aradığı uluslararası zeminde de sıkıntıya düşeceğinin farkında. Bu yönüyle kendi bölgesel rolü ile küresel ölçekteki yeni arayışı üzerinde bir denge kurmaya çalışıyor.

***

Rejimde köklü değişimlerin olmamasının en ciddi rahatsızlık uyandıracağı ülke elbette Türkiye. Mevcut durumun geçici çözümlerle devam etmesi, Ankara açısından elbette stratejik bir tehdidin devamı anlamına geliyor.

Tuhaf olan Rusya’nın Suriye’de olup biteni bölgesel bir tehdit olarak görüp, aynı zamanda bu tehdidin kaynağı olan rejimi ayakta tutma çabası. İşte Cenevre öncesi tablo üç aşağı beş yukarı böyle.

Daha da tuhaf olana gelince. Bu kadar kritik bir toplantıda adından söz ettiğimiz ülkeler, Türkiye, Rusya ve İran. Geleneksel ifadeyle Batı dediğimiz ittifakın ise varlığı pratik olarak neredeyse hiçbir anlam ifade etmiyor.

Sıkça ve uzun bir zamandır, Suriye sorununun uluslararası sistem tarafından Rusya’ya havale edildiğini yazıyorum. Ancak elbette Moskova kendisine özel bir alanda bazı adımlar atıyor. Bunun için sarkacın iki ucunda Türkiye ve İran var. Bakalım bu denge nasıl kurulacak.

***

Şimdi eğer memlekette kan gövdeyi götürüyor, sen neden bahsediyorsun diyen varsa, biraz da onlara bakalım.

Memleketimiz sınırları içinde devam eden, lakin perde arkasında bölgesel ve küresel rekabetin olduğu çatışmaları, ustaca örtülerle önümüze getirenler, hangi başlıkları kullanırsa kullansın asıl tablo giderek netleşiyor.

Ankara, iddialarından geri adım atmaya zorlanıyor. Bunun için yapılması gereken, bu iddiaları sahici ve samimi bir dille dünyaya ilan eden aktörlerin tasfiyesi.

Bu operasyon Tayyip Erdoğan’a yönelik dediğimizde, neden karşımızda bir koro siz şunların bunların üzerini örtmeye çalışıyorsunuz diye çırpınıyor diye hala merak eden var mı bilmiyorum.

Ama cumhurbaşkanını hükümeti feshetmeye davet edecek kadar aklını, insafını ve izanını yitirmiş insanların görüş sahibi olduğu bir ülkede herkesin gerçeği görmesi biraz zaman alacak.