Þöyle bir hayat düþünün. Evinize gidiyorsunuz. Yollarda barikatlar, duvarlarda kurþun delikleri, Ýsrail Heronlarý kafanýzýn üstünde uçuyor.
Sokaklara boydan boya brandalar gerilmiþ. Ýsrail'in gözlerinden korunmak için önlem alýnmaya çalýþýlmýþ. Cenin Mülteci Kampý'ndan söz ediyorum. 1953 yýlýnda zulümden kaçanlarýn sýðýndýðý yuva ve o gün bugündür Filistinliler üstelik de Batý Þeria'da olmalarýna karþýn Ýsrail'in hedefi oluyorlar. Neredeyse her köþe baþýnda çatýþmalarda þehit düþenlerin fotoðraflarýndan oluþan bir dua, aný köþesi oluþturulmuþ. Fotoðraflara baktýðýnýzda yüreðiniz burkuluyor zira birçoðu daha ergenlik çaðýnda... Meseleye buradan bakmak lazým. Zira sokaklardaki çocuklar bu þiddet sarmalýnýn içinde doðuyor, büyüyor, ellerinde uzun namlulu tüfeklerle sokaklarda nöbet tutan siviller hayatlarýnýn bir parçasý olmuþ. Ve açýk söylemek gerekirse o hayata da biraz özeniyorlar. Zira yaþadýklarý yer onlara çok fazla bir seçenek sunmadýðý gibi sürekli þiddet sarmalý içinde büyüyorlar. En son Ýsrail, Cenin Mülteci Kampý'ndaki El Ensar Camii'ni bombaladý. 2 kiþi þehit oldu, çok sayýda yaralý vardý. Ýsrail güvenlik güçleri, terörist avý iddiasýyla sokaða baskýnlar yaptý. Ve o sokakta yaþayan çocuklar tüm bunlarýn þahidi oldu. Yani meseleyi 7 Ekim'deki Kassam Tugaylarý'nýn, Hamas Tufaný Operasyonu ile anlatmaya baþlatan Netanyahu hükümeti ne yazýk ki gerçekleri gizliyor, eðip büküyor. Ve gören gözler için adil bir çözüm olmadýkça Hamas'ýn yerini baþka örgütlerin alabileceðini söylemek hiç de zor deðil.
Þimdi eðri oturup doðru konuþalým, kendim dahil kimsenin emeðine karþý bir saygýsýzlýk yapmak istemem ama savaþ hattýnda gerçek gazeteciliði Gazzeliler yapýyor, Gazze'deki muhabirler yapýyor. Zira bizler Sderot ve çevresinde, "Kafamýza acaba bir roket düþer mi?" endiþesini taþýrken Gazze'de olanlar bombalarýn altýnda dünyaya bu vahþeti anlatmaya çalýþýyor. Ve ne yazýk ki bu savaþta þimdiye kadar 20'si Filistinli, 3'ü Ýsrailli ve biri de Lübnanlý olmak üzere 24 gazeteci hayatýný kaybetti. Elbette sevdiklerimiz bizler için de kaygýlanýyor. Sað olsunlar her gün kendine dikkat et diye mesajlar atýyorlar. Yaptýðýmýz göreve duyduklarý sevgi ve saygýyý paylaþýyorlar. Ama açýkçasý Pulitzer Ödülü'nü hak edenler Gazze'de olanlar... Medeni dünya onlara bir gazetecilik ödülü verir mi hiç sanmýyorum. Zira vicdanlarla birlikte aslýnda tüm deðerler de bombalarýn altýnda yok olup gidiyor.
Cephe hattýndan iletiþimi desteði veren devletimize, Ulaþtýrma Bakaný Uraloðlu'na teþekkür etmek istiyorum. Zira tüm gazetecilere internet ve dakika desteði sunan acil yardým iletiþim paketi ilk andan itibaren ilaç gibi geldi. Bir kez daha sahipsiz olmadýðýmýzý, ülkemizin kale gibi arkamýzda olduðunu hissettik. Mesele üç beþ dakika da deðil elbette, 70 þekele Ýsrail hattý almak da mümkün ama insanýn gazetecilik yaparken, "Devletim beni düþünüyor" diye hissetmesine paha biçilemez.
Bitirirken son bir not daha düþeyim. Yatsý vakti Mescid-i Aksa'ya girme þansýmýz oldu. Sevdiklerim için dua ettim elbette ama en büyük duam Türkiye'nin süper güç haline gelmesi ve bu coðrafyada akan kanýn durmasý, tekrar 400 yýl boyunca olduðu gibi huzur, barýþ ve herkesin kardeþçe yaþadýðý bir döneme girilmesi için ettim. Rabbim inþallah kabul eder.