CEO, Bakan olamazsa bütün köy depresyona girer mi?

Bir CEO.

İsmini vermeyeyim.

Başında bulunduğu şirket kendi alanında Türkiye’de rakipsiz, dünyada da en önemli şirketlerden, markalardan biri.

Akademik alanda da hem çok iyi okullarda okumuş, hem de Doçentlik seviyesine kadar yükselmiş. Hem de bütün bunları Rize’nin bir köyünden çıkarak yapmış.

TV programımda konuk ettiğimde bir jest yapmak istedim. Köyüne bir kamera gönderip doğup büyüdüğü yeri yayında izletecektim. Kuzenleri, amcaları, yeğenleri, komşuları… Hepsiyle röportajlar yapıldı.

Fakat bir sorun vardı, birbirinden bağımsız neredeyse tüm komşu ve akrabaları şu cümleyi söylüyordu; “Biz kendisini bakan olarak görmek istiyoruz”.

O bölümlerin hepsini kesmek zorunda kaldık. Yayınlasak alenen propogandaya girecekti, sanki kurgulamışız gibi…

***

Düşünün ki memleketinizde sivrildiniz.

Hemen “Milletvekilliği bekliyoruz senden” diyecekler.

Oldunuz diyelim; önce gurur duyacaklar elbet. Ama çok sürmeyecek bu gurur.

“Bakan olmanı bekliyoruz” diyecekler. Hatta söylentiler çıkacak, “Bakan oluyormuş, olacakmış”.

Olamazsanız büyük hayal kırıklığı…

E hani az önce gurur duyuyordunuz? Ne vakit hayal kırıklığına geçtik?

Hadi bakan da oldunuz diyelim.

Hemen başlayacaklar, “Başbakan yardımcısı olur / olacak / olacakmış. Kesinmiş hatta”.

Olursanız ne âla, ama olamazsanız büyük hayal kırıklığısınız.

***

Ailede de öyle değil mi? Öğrencisinizdir, okulun bitmesini beklerler. Okul biter, işe girmenizi. İşe girersiniz, yükselmenizi. Bekarsınızdır, “mürüvvetinizi görmeyi”. Gösterdiniz diyelim, hemen ilk çocuğu, ilk çocuk yürüdü, hemen ikinciyi.

Bu zincir her neresinden kırılırsa kırılsın, hayal kırıklığısınız…

Bittiniz.

***

Baştaki CEO’ya dönelim.

Köyünde beraber büyüdüğü kuzenleri, akranları ve komşu çocuklarının büyük çoğunluğu ortaokulu bile okumamış.

Bizim CEO, o şartlardan çıkmış hem akademik kariyer, hem de iş hayatında müthiş bir kariyer yapmış.

Bir sektörün tepesinde şu anda, tüm Türkiye’nin tanıdığı bir isim.

Ama ya bakan olamazsa? İşte o zaman bitti…

Yahu kardeşim, bununla gurur duysanıza işte, iftihar etsenize. Neden gurur duymak yerine sürekli beklentiyi arttırıyorsunuz?.

***

Japonya’da bir şirkette 50 yıllık bir çalışanla tanıştım. (Orada böyle hikayeler çok normal). İşini sordum, “satış temsilcisiyim” dedi. “50 yıl önce ne olarak başladınız?” dedim. Gayet normalmiş gibi “Yine satış temsilcisiydim” dedi. Benim acıyan gözlerle baktığımı fark etmiş olacak ki “Ne olmalıydım ki?” diye sordu. “Ne bileyim, satış müdürü filan..?” deyince bu sefer şaşırma sırası ondaydı. Verdiği cevapla bana birçok şeyi yeniden sorgulattı.

“Tamam da benim mesleğim satış temsilciliği. Satış müdürlüğü çok farklı, çok başka bir iş”.

Türkiye’de olsa, 2 sene terfi alamasa başta eşi, sonra kayınvalidesi, sonra bütün sülalesi tacize başlardı. “Terfi alamadın mı? Bak Mustafa Bey yükselmiş? Sen kendini iyi anlatamıyorsun da ondan”.

Hele 10 sene alamaması durumunu düşünmek bile istemiyorum. Yuvası dağılır Allah korusun.

***

İşte bütün bunlar bize kolay bir yol gösteriyor. “Kendi doğrularınla kalbinin götürdüğü yere gitmek yerine toplumun seni gönderdiği yere git.”

Kolay yol, çünkü diğer türlü dert anlatmanız gerekecek bin ayrı insana.

Mesela gül gibi işinizi bırakıp neden yazar olduğunuzu anlatın, anlatabilirseniz. “Hayalim buydu” dediğinizde “Aklını yitirmiş, yazık..” diyen gözlerle bakacaklar, biliyorsunuz.

Beklentiler bitmiyor…

Her beklenti, bir sonrakini doğuruyor.

Bitecek zannediyorsunuz, bunu da karşılarsam biter diyorsunuz.

Bitmiyor.

Bir yerde artık “Dur” diyorsunuz,  isyan ediyorsunuz. Ama bakıyorsunuz ki o beklenti, bu beklenti derken gelmişsiniz 50 yaşına.

Kime kızacaksınız şimdi? Haydi bakalım çıkın işin içinden çıkabilirseniz.

***

Beklentiler mutsuz eder.

Beklentileri çıkarın hayatınızdan. Kendinizden, çevrenizdekilerden beklentilerinizi düşürün.

Hiç beklemediğin bir anda gelen ve yerden koparılmış bir çiçek dünyanın en büyük mutluluğu olabilirken; pırlanta yüzük beklediğin bir özel günde gelen bir bir demet çiçek sana “kuru kuru çiçek” gelecek. Buyrun çelişkiye...

Beklenti karşılamaya adanmış bir hayatın sonu mutlak hayal kırıklığıdır.

Ama hayalleri gerçekleştirmeye adanmış hayatlar, nereye varırsa varsın orası mutluluktur.