Bir süredir, tam olarak 4 Nisan’dan beri hep aynı “teknik adam tanımı”nı dile getiriyorum Beşiktaş için: Modern futbolu özümsemiş, “hücum futbolu” yandaşı, hırslı, hedefleri olan yabancı bir “sistem hocası.”
Bu öneri konusunda ahlaken içim rahat, çünkü Tayfur Havutçu için daha işin başında “Görev süresi 7 maçla sınırlı olmalı” yazmıştım. “Mesele Havutçu’nun kendisi değil, bir iki ad istisna hiçbir yerli hoca bu yükü kaldıramaz” demiştim.
Türk futbol camiasının “kendine özgü ilişkileri”nden ve “etkileşim ağı”ndan arınık, tümüyle bihaber bir hoca gerek Beşiktaş’a. Burnunun dikine gidecek, gidebilecek bir hoca. Tabii bunu der demez, geçen sezon Schuster için yazdıklarımı anımsıyorum buruk bir gülümsemeyle. Teknik-taktik savunudan daha fazla enerji harcamışım kişilik özelliklerine saldırılmasına. “Tırnak-mendil kontrolü”nden girmiş, “adab-ı muaşeret”ten çıkmışım, “Schuster Efendi kimdir yahu?” diye sormuşum. Bu hoyratça saldırıları karşılamaya ironi yetmemiş bazen, düpedüz köpürmüşüm.
Schuster’in kişiliği yerden yere vurulurken, teknik-taktik eleştiri ne düzeyde kalmış? Apaçık yazayım, “Sisteminiz olmadığı söyleniyor, ne diyorsunuz?” ölçüsüzlüğünden, bir de müthiş ve dahiyane “çift ön libero” önerisinden öteye gitmemiş. Bu futbol kültürüyle gidemez de.
Daha önce değindiğim bir örnek: “Yaka kartı” saçmalığında Schuster’in tavrı “burnu büyüklük ve futbolumuzu küçümseme” olarak okunmuş. Bu sezon Fatih Terim gelmiş, aynı tavrı koymuş. Geçen sezon Schuster’e demediğini bırakma, bu sezon Fatih Terim’e alkış tut. Eh, normaldir: Fatih Terim’i kızdırmanın riskiyle Schuster’i aşağılamanın konforu bir olur mu? Tehlikeden kaç, fırsata zıpla: “Suratsız” Schuster sana ayar çekmeye kalksa ne olur? Senin kulisinin yanında Schuster’in esamisi mi okunur?
Geçen sezon Beşiktaş’ın eski yönetimi onca cafcaflı destek sözünün ardından Schuster’i bir başına bıraktı, sahip çıkmadı, sürüp giden “medya kampanyası”nın taraftarı etkileme tehlikesi karşısında kılını bile kıpırdatmadı. Bu yanlışları bir daha görmeye tahammülüm yok. O yüzden de üstüne basa basa söylüyorum: Cesur bir Beşiktaş yönetimi istiyorum. Olmadık meselelerde “mangalda kül bırakmamak” yerine, böyle can alıcı konulara “pabuç bırakmayacak” bir yönetim. Teknik adam devrim peşindeyse, bunun arkasında duracak bir yönetim. Daha önemlisi, öncelikle böyle bir devrimi hedefleyen teknik adamı tercih edecek bir yönetim.
Fikret Orman’ın ve yönetim kurulunun önünde böyle tarihsel bir fırsat var. Bunu başarabileceklerine de yürekten inanıyorum. Doğruları yeğler ve bunun arkasında durma basiretini gösterirlerse, Beşiktaş yeniden Türk futbolunun gözbebeği olur. Yeter ki “Anında Başarı”ya değil, sahadaki “pozitif futbol”a yatırım yapsınlar. Beşiktaş taraftarına -skor ne olursa olsun- gurur duyacağı bir takım sunsunlar. Gerisi kendiliğinden gelir -elbette ki yönetimin kararlılığını bir an olsun kaybetmemesi, sendelememesi kaydıyla!