Cevdet Said’e katılmamakla beraber

Suriyeli mütefekkir Cevdet Said, bütün dünyanın henüz Mekke evresinde olduğunu, Medine’ye daha geçemediğimizi, silahlara davranmamızın doğru olmadığını, tahrikler ne kadar ağır olursa olsun ve şartlar ne kadar dayanılmaz hale gelirse gelsin tebliğin ötesine geçemeyeceğimizi, dolayısıyla Filistin direnişi ve Suriye’deki silahlı devrim hareketinin yersiz olduğunu söylüyor.

Endülüs’ü savaş yoluyla fetheden Tarık Bin Ziyad’ın yanlış yaptığını da ileri sürüyor.

Osmanlı’yı, Türkleri de bol bol eleştiriyor.

Bazen öyle ağır konuşuyor ki acayip canım sıkılıyor.

Yine de üstad Cevdet Said’i sevmeye ve saymaya devam ediyorum.

Ümmet-i Muhammed böyle fikir ayrılıklarına tahammül edebilecek kadar olgun olmalı.

Şu da var ki: Şiddette sınır tanımayan (Hududullah’ı bile gözetmeyen) ve fakat kendine mücahit diyen kimselerin bulunduğu bir İslam dünyasında Cevdet Said de elbette olacak.

İfrat ve tefrit diyalektiği.

Özgür-Der’in kurduğu muhabbet bağı

Özgür-Der zaten genel olarak güzel, fakat Kürt illerindeki Özgür-Der’li dostlarımızın Suriye halkı ve devrimi ile dayanışma gayretleri bir başka güzel.

Düşünsenize; Türkiyeli Kürtler ırk ayrımı yapmadan Suriyelilere un götürüyorlar, yağ götürüyorlar, şeker götürüyorlar ve bu yardımları Kürt kardeşlerinden alan Suriyeli Arapların kalplerinde Kürtlere karşı bir soğukluk varsa o soğukluk gidiyor, sıcacık bir muhabbet kaplıyor kalplerini.

Selamı yaymak sadece “Selamun aleykum”u yaymak olmamalı, Müslümanların birbiriyle barışına katkı sağlamak da olmalı.

Bu katkıyı sağlayanlara selam olsun.