Olayların gelişim seyrine bakınca İmamoğlu ve çevresi; mevcut yolsuzluk soruşturmasının geleceğini, hatta belki de gününü dahi biliyordu. TÜSİAD'çıların durduk yere aktivizme başvurmasının dahi bununla ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Cumhurbaşkanı adaylığı için ön seçim icadı ise tas tamam yaklaşan soruşturmaya karşı ön almak içindi. İmamoğlu'nun daha seçime üç yıl varken kolları sıvayıp miting turuna başlamasının sebebi, soruşturma dosyasını görünce bize de malum oldu. Kendini millete emanet etme tripleri, adi suçtan yürütülen bir soruşturmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi kariyerindeki hapishane safahatıyla özdeşleştirme çabası falan... İyi planlanmış lakin yersiz bir anıştırma. Üstelik Erdoğan'ın kendisine karar iletildiğindeki hali tavrı, ağzından dökülenlerin bunlarınkiyle uzaktan yakından alakası yok.
Neyse olmayan bir benzerlik üstüne bu kadar cümle kurmak bile gereksizdi.
Ama buradan bir yere geleceğim. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in sokağa çağrısıyla günlerdir Saraçhane'de toplanan kalabalığın sergilediği tavır ve İmamoğlu etrafında kopartılan kıyamet ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine haber verilen tamamen hukuksuz mahkumiyet kararını olgunlukla karşılaması, biraz da Türkiye'deki iki sosyoloji arasındaki farka tekabül ediyor.
Saraçhane'de toplanan kalabalığın sadece İmamoğlu'na destek için orada bulunmadığını tahmin edebiliyoruz. Olabilir, bazen insanlar içlerindekini boşaltmaya bir sebep ararlar. Toplum psikolojisini anlamak lazım. Anlamadığınızda daha büyük nümayişlere, kontrol edilemeyen sonuçlara kapı aralayabilirsiniz. Devlet yönetimi, bu ince ayarları yapabilmeyi gerektirir. Valiliğin güvenlik amaçlı gösteri ve toplanma yasağı kararına rağmen Saraçhane'deki kalabalığın dağıtılmaması, bilakis bu kalabalığın güvenliği için seferber olunması bundan.
Ama zaman geçtikçe gördük ki CHP kalabalığı kontrol edemiyor. Belki de etmek istemiyor.
Cumhurbaşkanı'mızın rahmetli validesi için edilen küfür hepimizi Gezi kalkışmasına götürdü. Cumhurbaşkanımıza, ailesine, doğmamış torunlarına dahi küfreden bir kalabalık vardı Gezi Parkı'nda. Duvarlara, yakılan otobüslere yazılanların tamamının fotoğraf arşivi vardır. Biz gazetecilerin de kameralarıyla kayıt altına alınmış akla hayale gelmeyen küfürler... "Yaratıcı eylem" diye alkışlanan, "gezi zekası" diye paye verilen bu küfürbazlık CHP tarafından alkışlandı. Bugün de düşük yoğunluklu olarak benzer temayüller sergileniyor.
Lakin CHP'nin şunu unutmaması lazım, ağzı küfürlü, kutsal tanımayan vandalizm bu milletin hiçbir zaman tasvip ettiği bir şey olmadı. Olmaz da. O yüzden biran evvel kalabalığı sokaktan çekmesi CHP'nin lehinedir. Sokaktaki güruh CHP'nin aleyhine çalışıyor. Siyaset erbabı bunu görüyor, görmeyene de biz söylemiş olalım.
CHP'de azcık siyaset aklı olsa, Özgür Özel siyasetçi olsa Batı medyasına gidip bizi yalnız bıraktınız diye ağlamaz, hele hele şu boykot rezaletine hiç imza atmazlardı. İsrail 1,5 yıl boyunca Filistinli sivillerin tepesine bomba yağdırırken kılını kıpırdatmayan, "Hamas terör örgütüdür" demek için fırsat kollayan CHP, Türkiye'nin yerli ve milli markalarının yer aldığı bir boykot listesi yayınlamış. Nasıl bir akılsızlıktır, nasıl bir nasipsizliktir; anlamak zor.
Ortada CHP'nin bile çuvalına sığmayan yolsuzluk, kişisel bilgileri kötüye kullanma, rüşvet ve irtikap suçlarıyla dolu kabarık bir dosya var. Bu rezilliğin üzerine yapışmaması için CHP'nin, İmamoğlu ve yandaşlarına "aklanın da gelin" demesi gerekirken, gençleri, partisine gönül verenleri, koca bir camiayı bu rezilliği savunur duruma düşürüyor.
Akıl alır gibi değil.