Çok deðil 10 yýl önce, birisi çýkýp Türkiye’nin, tarihinin yüz karasý olan darbelerle yüzleþeceðini, darbecileri yargýlayacaðýný söyleseydi herhalde kimse inanmazdý.
Türkiye, 30 yýldýr bu halka “aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet” hayatý yaþatan 12 Eylül darbecilerini yargý önüne çýkararak imkansýzý baþarýyor.
“Ýmkansýzý baþarmak” cümlesini bilerek kullanýyorum, çünkü Türkiye’nin son 30 yýlýnda siyasetten dýþ politikaya, ekonomiden toplumsal hayata kadar bütün alanlarýný adeta esir alan aðýr “vesayet” koþullarýna baktýðýmýzda bu ifadenin anlamý daha da iyi anlaþýlacaktýr.
Unutmayalým ki, darbenin mimarý olan Kenan Evren daha birkaç yýl önce,“12 Eylül müdahalesini yapmýþ olmaktan piþman deðilim...Bugün Türkiye’de öyle bir ortam olsa ve ben Genelkurmay’ýn baþýnda olsam tereddüt etmeden yine yaparým...Bizim dönemimizde 35 kiþi idam edildi...Ýdam kararlarýný imzalarken ellerim hiç titremedi”diyebiliyordu.
Ama bugün, yargý önüne çýkacaðý için ayný zatýn elleri titriyor.
Ýþte böylesine büyük insanlýk suçlarýnýn altýna imza atmýþ olan cuntanýn generallerinin yargýsal anlamda hesaba çekiliyor olmasýnýn fiili ve sembolik bir anlamý var.
12 Eylül cuntacýlarý, öylesine “vahþi” eylemler dizisinin altýna imza attýlar ki, bir ülkeyi yabancý güçler iþgal etseydi herhalde ancak bu kadar zalimane bir tablo ortaya çýkabilirdi.
Düþünün bir kere, cunta döneminde 650 bin kiþi gözaltýna alýnmýþ, 230 bin kiþi sýkýyönetim mahkemelerinde yargýlanmýþ, 14 bin kiþi vatandaþlýktan çýkarýlmýþ, binlerce kiþi iþkenceden geçirilmiþ, 1.5 milyon insan fiþlenmiþ, 124 idam cezasý onaylanmýþ ve 50 genç daraðacýna gönderilmiþ.
Ýþte darbenin utanç tablosu bu.
Ancak esas vahim olan, arkasýnda idamlar, iþkenceler ve vahþet manzaralarý býrakan, Türkiye’yi 30 yýllýk bir vesayet hükümranlýðýna mahkum eden darbeci zihniyet konusunda, AK Parti iktidarýna gelene kadar hiçbir siyasi iktidarýn kýlýný bile kýpýrdatmamýþ olmasýdýr.
Gerçi þu anda parlamentoda bulunan mevcut muhalefet partileri de, geçmiþteki siyasi akrabalarýndan çok farklý deðiller. Bunun en yakýn örneðini 12 Eylül 2010 referandumunda yaþadýk.
AK Parti iktidarý, cuntacýlarý koruyan Anayasa’nýn geçici 15. maddesini Anayasa deðiþikliði paketi içine aldýðýnda CHP, MHP ve BDP Meclis’te kýyameti kopardý.
Parlamentoda, 12 Eylül cuntacýlarýný korumak için aylarca direndiler, adeta ölümüne mücadele ettiler. Baþbakan Tayyip Erdoðan’ý “vatana ihanet”le suçladýlar.
Bu da yetmedi, referandumda Türkiye’yi karýþ karýþ dolaþarak 12 Eyül cuntacýlarýnýn yargýlanmasýný engellemek için “hayýr” kampanyalarý yaptýlar. Ama baþaramadýlar.
Hiç öyle bahaneler üretmeye gerek yok. Hele, 12 Eylül 2010 referandumunda, cuntacýlarý kurtarmak için “hayýr” kampanyasý yürüten ama halký ikna edemeyen CHP, MHP ve BDP konsorsiyumunun, þimdilerde mahcup mahcup, “Aslýnda biz de darbecilerin yargýlanmasýný istiyorduk” diyerek pay kapma yarýþýna hiç inanmayýn. Bu baþarý AK Parti’ye aittir, Tayyip Erdoðan’a aittir.
Biraz geç de olsa, muhalefetin bu noktaya gelmesi de bir þeydir...
Kaderin cilvesi bu olsa gerek...