CHP, “Þapka Kurbanlarý”ný 8 günlük þenlikle kutluyor!

Çeyrek asýrdýr "Tek Adam"ýn yönettiði Türkiye'de bakýn neler oluyor!

Çorum Valisi Mustafa Çiftçi'nin 4 Þubat 2021 tarihinde, "þapka maðdurlarý"nýn temsilcisi olan Ýskilipli Atýf Efendi'yi anma programýna katýlmasý, CHP tarafýndan "toplumu kamplaþtýrma" olarak nitelenmiþ ve ayýplanmýþtý! CHP Milletvekili Tufan Köse, kabir ziyaretine bile, "Suçu ve suçluyu övmektir ve suçtur" demiþti.

Sonrasýnda, "deðiþtiðini" iddia eden CHP'nin Kastamonu Belediyesi ise, "Þapka Ýnkýlabýnýn 99. Yýldönümü Þenliði" düzenlemiþti! 8 gün süren bir organizasyonun maliyeti az deðildir ama bu tür "CHP israflarý"ný, "þartsýz baðýþçýlar" karþýladýðý için meselenin maddi boyutunu geçelim!

Ancak, unutulmaz zulüm ve katliamlara sebep olduðu için milletin vicdanýný sýzlatan bir konuyu, 40 gün 40 gece süren destan düðünler gibi kutlamak nasýl bir "deðiþim"dir!

Madem öyle, CHP'nin kutladýðý "þenllik" neymiþ; birlikte bakalým!

Reisicumhur Mustafa Kemal, 27 Aðustos 1925 tarihli Kastamonu gezisinde yaptýðý konuþmada, Türk milletinin giyimini "Altý kaval üstü þiþhane" þeklinde tanýmlamýþ ve yeni kýyafeti þöyle tarif etmiþti:

"Ayakta kundura, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, ceket ve tabii ki bunlarý tamamlayan güneþ siperli baþlýk..."

Gazi, elindeki "Panama þapka"yý sallayarak þöyle devam etmiþti:

"Bu serpuþa þapka derler. Buna 'Caiz deðil' diyenler vardýr. Arkadaþlar, bu gidiþ mecburidir. Bu kadar önemli bir sonuca varmak için gerekirse, bazý kurbanlar da verelim! Bunun önemi yoktur!"[1]

CHP kurmaylarý mesajý almýþtý! 1 Eylül günü Kastamonu'dan dönen Mustafa Kemal'i karþýlayan bütün bakan ve bürokratlar þapkalýydý! Mazhar Müfit bile þaþýrmýþtý:

"Paþa, Kastamonu'dan döndüðünde gözlerime inanamadým. Paþa neyse ne! Fakat kendisini karþýlayan Diyanet Ýþleri Reisi'ne de fötr þapkayý giydirmiþti."[2]

Þapka giyme zorunluluðu getiren 2431 No'lu Bakanlar Kurulu Kararý hemen ertesi gün yayýnlanmýþtý.

"NESÝLLER DEÐÝÞÝNCEYE KADAR SIKI TUTMAK LAZIM!"

Ýþi sýký tutuyorlardý. 22 Ekim 1925 günü Ýzmir'den dönen Reisicumhur'u, Baþvekil ve kabinesi, bütün mebuslar ve memurlar talimat gereði "þapkalý" karþýlamýþtý! Ayrýca istasyondan Meclis'e kadar yolun iki tarafýna dizilen karþýlama ekibi, þapkalarla Paþa'yý selamlýyordu!

Ama Anadolu'da durum farklýydý! Bitmeyen harplerin yaralarýný sarmaya çalýþan; açlýkla boðuþan millet, birden bire karþýsýna çýkan bu garip "buyruk"la þok olmuþtu. Þapkanýn, herhangi bir baþlýk olmadýðýný iyi bilen Müslümanlar, ülkenin deðiþik yörelerinde "Þapka giymek istemiyoruz!" protestolarý baþlatmýþtý. Ama devlet de giydirmekte kararlýydý! Polis ve jandarma, köprübaþý ve kavþaklarda þapka kontrolü yapýyor, fes giyenleri tartaklýyor; hatta silah bile kullanýyordu.

Tepkilerin farkýnda olan Paþa, kendisini karþýlayan Baþvekil'e, "Yobazlarýn þapka konusundaki tutumu nedir" diye sormuþtu. Ýsmet Paþa'nýn "Sinmiþ ve ister istemez kabullenmiþ durumdalar" cevabý üzerine, "Nesiller deðiþinceye kadar böyle sýký tutmak lüzumludur" þeklinde uyarmýþtý![3]

ÞAPKA, UÇAKTAN DA MUSUL'DAN DA ÖNEMLÝ!

Ayný günlerde Ýzmir'de ise, Ýstiklâl Madalyalý Pilot Vecihi Hürkuþ, ürettiði uçak için "uçuþ belgesi" istemiþ; ancak "Devlet bu tayyarenin teknik vasýflarýný kontrol edemiyor" cevabý verilmiþti. Hürkuþ, devletin tescil edemediði kaliteyi, 15 dakikalýk baþarýlý bir uçuþla ispatlamýþtý ama "izinsiz uçtuðu" gerekçesiyle hapis cezasý verilmiþ ve uçaðý da elinden alýnmýþtý!

Yine o günlerde Ýngiltere, Musul'a el koymuþtu ama Adalet Bakaný Mahmut Esat'a göre "þapka" hepsinden önemliydi:

"Atatürk fikrimi sormuþtu. Musul iþi aleyhimize neticelendiði için hayli sýkýntýlý idi. 'Þapka giymek, bu millet hesabýna Musul fethinden üstündür!' cevabý verdim. Hafifçe gülümsedi ve baþýný birkaç defa sallayarak beni taltif etti!"[4]

Bütün sert tutuma raðmen tepkilerin önlenememesi üzerine "671 sayýlý kanun" hazýrlanmýþ, bazý mebuslarýn "Ýnsan hak ve hürriyetine aykýrýdýr" eleþtirilerine raðmen 25 Kasým 1925 tarihinde onaylanmýþtý! Artýk itiraz eden Ýstiklâl Mahkemesi'nde hesap verecekti![5]

Anadolu'da þapka zulmüne uðrayanlarýn haddi hesabý yoktu. Jandarmalar özellikle cami önlerinde pusuda bekliyor, þapkasýz çýkanlarý yaka-paça karakola götürüyordu! Sivas'ta da Þapka Kanunu'na tepki gösterilmesi üzerine bütün muhtarlar, tepki afiþini hazýrlayanlar ve duvara yapýþtýranlar ile (ne demekse) "düþünce birliði yapanlar" tutuklanmýþtý!

Þapkayý ilk giyenlerden Diyanet Ýþleri Baþkaný Rifat Börekçi ise, müftülüklere gönderdiði 2 Ocak 1926 tarih ve 40/27 sayýlý talimatta, Þapka Kanunu'nun kabul edilmesiyle þapkanýn "millî kisve" haline geldiðini iddia ederek, "Namazda giyilmesinde hiçbir þer'i mahsur kalmamýþtýr. Camilerde þapkayý çýkarýp takke giyenlerin, yeknesaklýðý bozmasýna mani olunuz" þeklindeki bir "dinî katliam"a imza atmýþtý!

Ayrýca Rize, Maraþ, Giresun, Kýrþehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüþhane'de de birçok Müslüman, Ýstiklal Mahkemeleri'nin hýþmýna uðramýþtý. CHP mebuslarýnýn "hâkim" olduðu Ýstiklâl Mahkemeleri, yüzlerce kiþiyi "idam"a mahkum etmiþti. Bu hukuk cinayetlerinin tamamýný burada zikretmemiz mümkün deðil. Ancak en meþhur "maðdur" olan ve CHP'nin bugün hâlâ kendisine rahmet okunmasýna bile tahammül edemediði Âtýf Hoca'nýn baþýna gelenleri; "örnek" babýnda kýsaca aktaralým.

GÝRESUN'DA BERAAT, ANKARA'DA ÝDAM!

"Medaris Müfettiþi" Ýskilipli Mehmed Atýf Hoca'nýn 1924'te yazdýðý "Frenk Mukallitliði ve Þapka" isimli kitap, Maarif Vekâleti izniyle basýlmýþtý. O dönemde "Þapka Kanunu" olmadýðý gibi; giyenlere soruþturma açýlýyordu.

Ýstiklâl Savaþý'na da büyük katkýsý olan Âtýf Hoca, Þapka Kanunu'ndan hemen sonra (7 Aralýk 1925 akþamý), Laleli'deki evinden alýnmýþ ve bir haftalýk hukuksuz gözaltýdan sonra 14 Aralýk'ta Giresun'a nakledilmiþti.[6]

Âtýf Hoca Ýstiklal Mahkemesi'ne çýkarýlmýþtý ama bir yýl önce yayýnlanan tek formalýk "Þapka" risalesinde, "tahrik ve teþvik" suçu tespit edilemediði için beraat kararý verilmiþti. Özür dileyerek Ýstanbul'a sevk edilen Atýf Hoca serbest býrakýlacaðý sýrada, "Ankara'ya gönderin" talimatý gelmiþti![7]

Asýl öfke, Atýf Hoca'nýn Hilafeti savunmasýndan kaynaklanýyordu. Ýskilipliyi Ankara'da tekrar yargýlayan Kel Ali (Çetinkaya); Kýlýç Ali (Süleyman Asaf) ve Reþit Galip, Âtýf Hoca'nýn oturaklý savunmasý karþýsýnda "çaresiz" kalmýþtý!

Ýslâmiyet'in "farz" kýldýðý baþörtüsünü "Bir metrelik bez parçasý" olarak gören günümüzün CHP zihniyeti, Âtýf Efendi'ye ayný aþaðýlamayý yapmýþtý:

Kel Ali'nin; "Kafandaki bez parçasýný çýkarýp; yine bir bez parçasý olan þapkayý giysen idamdan kurtulacaksýn" þeklindeki hakaretine, Âtýf Efendi, "Arkanýzdaki Türk Bayraðý da bir bez parçasýdýr, onu indirip; Ýngiliz bayraðý assanýz olur mu" þeklinde cevap vermiþti. Öfke küpüne dönen Kel Ali, "Bu mahkemenin temyizi yok; biliyorsun deðil mi" diyerek intikam almýþtý!

Nitekim 3 Þubat günü, savcýnýn ancak "üç yýl kürek cezasý" isteyebildiði Âtýf Hoca'ya, "TC'nin tamamen veya kýsmen taðyiri mucibince" gibi laf kalabalýðýyla "idam" cezasý vermiþlerdi![8]

Bu haksýz karar, hemen uygulanmýþ ve Âtýf Hoca, 4 Þubat 1926 seherinde, idam sehpasý yanýnda sabah namazýný kýldýktan sonra Babaeski Müftüsü Ali Rýza Efendi ile beraber asýlmýþtý. O sýrada "Giy domuz!" diyerek, baþýna pis bir þapka geçiren Kýlýç Ali, son nefesinde; idamdan daha büyük bir zulüm yapmýþtý! Bu iki mazlum, þapka karþýtlarýna gözdaðý vermek için üç gün "asýlý" bekletilmiþti!

Kastamonu'da ilan edilen "öngörü" gerçekleþmiþ, Ýskilipli ve Daðýstanlý baþta olmak üzere farklý illerde yüzlerce kiþi þapkaya "kurban" verilmiþti.

Günümüzdeki Kemalistler, bu hukuk cinayetlerini "Þapka yüzünden kimse asýlmadý" oyunuyla savunmaktadýr. Ýdam kararýnýn hiç birinde "Þapkaya muhalefet gerekçesiyle..." yazmadýðý doðrudur. Ama milleti ahmak yerine koyan bu utanmazlar da iyi biliyor ki, asýlanlarýn tamamý "þapka kurbaný"dýr.

CHP, iþte bu "þapka kurbanlarý"ný kutlamak için "þenlik" yapýyor ama bütün bu zulümlere raðmen günümüzdeki bazý muhafazakâr erkeklerin "kasket meraký"yla, bazý kadýnlarýn baþörtü üzerine geçirdiði "serpuþ"lar, bizim için feda-i can eyleyen "Âtýf"larýn kemiklerini daha fazla sýzlatýyor!

[1] Nimet Arslan, Atatürk'ün Söylem ve Demeçleri, TTK Basýmevi, Ankara 1961, c. II, s. 207-221.

[2] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Ankara 1997, s. 132.

[3] Fahrettin Altay, 10 Yýl Savaþ ve Sonrasý, Ýnsel Yayýnlarý, Ýstanbul 1970, s. 392.

[4] M. Esat Bozkurt, Atatürk Ýhtilali, Ýstanbul Üniversitesi Yayýnlarý, Ýstanbul 1940, s. 149.

[5] TBMM Zabýtlarý, 25 Kasým 1925, s. 222-231.

[6] Sadýk Albayrak, Ýskilipli Mehmed Âtýf Efendi, DÝA, c.22, s. 583-584.

[7] Atýf Hoca Nasýl Ýdam Edildi, Derin Tarih 20. Sayý Eki, Kasým 2013, s. 14-47.

[8] Ahmet Nedim, Ankara Ýstiklal Mahkemesi Zabýtlarý 1926, Ýþaret Yayýnlarý 1993, s. 109-115.