CHP Türkiye’nin ne tasasını paylaşıyor ne kıvancını

Bizi dünyada yalnızlaştırmaya ve haklı davada haksız durumuna düşürmeye çalışıyorlar. Hükümet 24 saat uğraşıyor. ABD, Rusya, AB, Arap Birliği karşısında önemli bir mücadele veriyor. Bu mesele yalnız Tayyip Bey'in ve birkaç bakanın meselesi değil ki. Sınır güvenliğimiz tüm Türkiye'nin meselesi.”

Bu sözler üç dönem CHP milletvekilliğinin yanı sıra Devlet Bakanlığı görevi de yapan Mehmet Sevigen’e ait. Sabah gazetesinden İsa Tatlıcan’a verdiği röportajda partisindeki eksen kaymasına itiraz etmiş ve CHP’yi yaptıkları kadar yapmadıkları için de eleştirmiş. 

“Biz Sosyalist Enternasyonel üyesiyiz. CHP olarak Avrupa'daki sosyal demokrat partilerle görüşmeli ve Türkiye'nin meselesini dünyaya anlatmalıyız. CHP'nin lideri Baykal olsaydı dünya kamuoyunu ayağa kaldırırdı. CHP olarak Bosna'ya, Yunanistan'a, Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıklarda ABD'ye Avrupa’ya giderdik. Şimdi niye gitmiyorlar? CHP’de çok önemli eski büyükelçiler var, CHP gönderse, ABD medyasında Gülnur Aybet gibi Türkiye'nin terörle verdiği mücadeleyi savunsa kötü mü olur? Cumhurbaşkanı Azarbeycan'a, Sırbistan'a, her yere gidiyor, anlatmaya çalışıyor. Hükümet'i bu haklı davada yalnız bırakmak olur mu?” diyor CHP’li Sevigen. 

Muhalefette aklıselime öyle hasret kalmışız ki herkesin bildiği, dünyanın kabul ettiği gerçeği bir CHP’li ifade ettiğinde fazladan kıymet atfediyoruz.

***

CHP epeyce bir zamandır Türkiye’nin milli meselelerinde -siyasi rekabetten kaynaklanıyormuş gibi görünen ama- Türkiye aleyhine işleyen bir sapma yaşıyor.

Bu sapma şöyle seyrediyor. Barış Pınarı Harekatı’nda olduğu gibi devletin, hükümetin ve toplumdaki hakim görüşün dışında kalmamak şeklinde tezahür eden karar bir süre sonra bozuluyor. Türkiye’nin ortaklaştığı duyguyu ve direnişi lekelemeye, zayıflatmaya ve insicamı bozmaya yönelik gevezeliklerle o ilk sağlıklı tutumun altı itinayla oyuluyor.

Türkiye’nin askeri, siyasi, ekonomik güvenliğini ve bağımsızlığını ilgilendiren hemen tüm başlıklarda böyle davrandı Kılıçdaroğlu CHP’si. 

Son harekat için Meclis’te tezkereye hem evet dediler, hem “içimiz kan ağlıyor” sözleriyle tertemiz tezkereye kan bulaştırdılar. Önce Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hakkını ve duygusunu paylaşıyor gibi yapıp ardından HDP ile ağız birliği yaptılar. Ağlaşan HDP+PKK+FETÖ korosuna ilk solo desteğin CHP’li Tanrıkulu’ndan gelmesi mesela, çok anlamlı.

***

Bu meselede de ikili bir dil kullanıyor CHP. Hem askerin yanındayız diyor, hem FETÖ ve PKK’nın ürettiği “Türkiye IŞİD’e silah verdi” yalanını yayıyor. Kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak ister gibi, Türkiye’yi uluslararası ceza mahkemesinde mahkum ettirmeye çalışıyor.

Hem milli meselelerde -HDP’yi küstürmeyi göze alıp- AK Parti ve MHP’nin hazırladığı, İyi Parti’nin dahil olduğu metinlere imza atıyor, hem kuliste ve kürsüde çıkardıkları çatlak seslerle ülke aleyhine oluşan atmosferi besliyorlar. 

CHP’nin sicili zaten kabarık. Genel Başkan’dan başlayarak silsile halinde referans oldukları PYD’ye “terör örgütüdür” bile diyemediler daha. Geçen ay düzenledikleri Suriye konferansında PKK-PYD sempatizanlarını alkışlamaktan ar etmediler. ABD tarafından sınırımıza konuşlandıran PKK-PYD’nin adını kınamak için bile anamadılar. 

Gittikleri yerde Türkiye’yi kötülemek tam bir CHP’li sporu. Şuursuzluk diz boyu. Teröre karşı yürütülen mücadeleye “savaş”, PKK’ya Kürt demekten geri durmadılar. Terör temizliğine “işgal” diyen HDP’nin ağzına terlikle vurmak yerine HDP’liler tarafından yüzlerine vurulan onca hakareti yutup oturdular.

Batı dünyasının ve medyasının çok daha kolay telaffuz ettiği “Türkiye kazandı” hakikatini CHP hazmedebilmiş değil. Ekran sözcülerinin rengi uçuk, sesi içine kaçık. Ne tasa paylaşmayı biliyorlar ne kıvanç.