CHP’nin 1950’deki Ekmeleddin’i Þemsettin Günaltay

Bundan altmýþ beþ yýl önce de seçim kazanmanýn bir miktar ‘dindar’ olmaktan ya da en azýndan öyle bir izlenim vermekten geçtiðini düþünenler olmuþtu. Türkiye çok partili hayata geçerken CHP, Demokrat Parti’ye karþý ‘dindar’ görünme ihtiyacý hissetti. Þemsettin Günaltay 50 seçimleri öncesi baþbakanlýðýný bu düþünceye borçluydu.

1946 seçimi sonrasýnda CHP, baþbakanlýk için Recep Peker’i tercih etmiþti. Ne var ki, bu tercihin o kadar da uygun olmadýðý kýsa sürede anlaþýldý. Peker, Cumhurbaþkaný Ýsmet Ýnönü ile olan anlaþmazlýðýndan dolayý 1947 yýlýnýn Eylül ayýnda görevinden ayrýlmak zorunda kaldý. Herhalde sadece on altý ay sonra kendisinin yerine Þemsettin Günaltay’ýn geleceðini kendisine söyleselerdi; bunun ancak kötü bir þaka olduðunu düþünürdü! Ne var ki, Peker, ömrünün son aylarýnda CHP iktidarýnýn son baþbakaný olarak Günaltay’ý görecektir.

‘Ýslâmcý’ kimlik!..

Elbette onun Ýslâmcý kimliði, çok daha eskilerden geliyordu. Lâkin bu yazýmda çok daha yakýn bir tarihten söz edeceðim: 1947 yýlýnda gerçekleþen CHP kurultayýnda kurultay baþkan vekili ve CHP milletvekili olan Günaltay, “fikir hürriyeti, matbuat hürriyeti gibi vicdan hürriyetinin de partimizce ve memleketimize yerleþmesi icab eden mukaddes bir esas olduðu kanaatindeyim” diyor ve bu görüþleri kurultay tarafýndan da alkýþlarla karþýlanýyordu. CHP içinde laiklik bahsinde baþlayan tartýþmalar, seçim öncesinde çok daha kýzýþmýþtý. Daha Günaltay hükûmeti kurulmadan çok önce, hatta Recep Peker’in baþbakanlýðý sýrasýnda bile, imam-hatip okullarýnýn açýlmasý, okullarda din eðitimi verilmesi, ilâhiyat fakültesi kurulmasý konularý CHP’nin gündemini iþgal etmeye baþlamýþtý. Gerçekten de bir süre sonra bu alanda pek çok yeni adým atýlmaya baþlanacaktýr.

Günaltay’ýn programý

1949 yýlýnda kurulan Þemsettin Günaltay hükûmetinin programýnda ise, ilk kez din ile ilgili bahis vardý. Hükûmet programýnda, “Bütün diðer hürriyetler gibi, vatandaþýn vicdan hürriyetini de mukaddes tanýrýz. Din öðretiminin ihtiyarî olmasý esasýna sadýk kalarak, vatandaþlarýn çocuklarýna din bilgisi vermek haklarýný kullanmalarý için gereken imkânlarý hazýrlayacaðýz. Fakat laiklik prensibimizden ayrýlmamýza asla imkân tasavvur edilmemelidir. Bilhassa din perdesi altýnda bu milleti asýrlar boyunca uyuþturmuþ olan hurafelerin yeni baþtan belirmesine asla meydan vermeyeceðiz. Dinin siyasete ve þahsî menfaatlere âlet edilmesine de müsamaha etmeyeceðiz. (...) Her türlü vicdan ve düþünce hürriyetinin masuniyeti esastýr. Fakat kanaatler ve düþünceler, kanunlarýmýzýn yasak ettiði tahrik ve propaganda mahiyetini aldýðý zaman en aðýr suç sayýlacaktýr. Bu husustaki kanunlar da kýsa zamanda büyük meclise sunulacaktýr.” deniliyordu.

Nitekim Günaltay tarafýndan hazýrlanarak 9 Mayýs 1949 târihinde meclise sunulan ve Ankara Üniversitesi içinde bir ilâhiyat fakültesi açýlmasýna imkân saðlayan yasa tasarýsýnýn gerekçesinde; “din meselelerinin saðlam ve ilmî esaslara göre incelenmesini mümkün kýlmak ve düþünüþünde ihâtalý din adamlarýnýn yetiþebilmesi için lüzumlu þartlarý saðlamak maksadý ile” Batýlý örneklerine benzer bir ilâhiyat fakültesi kurulmasýnýn gereðine dikkat çekiliyordu.

Mücadele, ama nasýl?

Fakat diðer yandan da Günaltay, Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesini, 141 ve 142 maddelerde aðýlaþtýrmalar yaparken, yeniden ele alýyor ve dinî propagandaya da daha aðýr cezalar getiren bir tasarýyý savunuyordu. Basýna yaptýðý açýklamada da, önlemlerin amacýnýn “aþýrý sað ve sol fikirlerle mücadele” olarak ortaya konulduðunu, fakat asýl adlandýrmanýn “irtica ve komünizm” olarak yapýlmasýnýn yerinde olacaðýný bildiriyordu.

Bu türden zigzaglar, muhalefetin deðiþik kanatlarý tarafýndan eleþtirildiðinde de, Günaltay, eleþtirileri yanýtlarken yaptýðý açýklamada; irticanýn “komünizm simasý” altýnda baþ gösterdiðini ileri sürecektir. Günaltay, eleþtirilerin haksýz olduðunu belirtiyor ve tasarýnýn belki de hiçbir zaman uygulanmayabileceðini bildiriyordu. Ama hükûmetin elinde irticaya karþý bir silâh bulunmalýydý. Muhalefetin bunu tehdit olarak algýlamasý doðru deðildi. Ayrýca, Günaltay, laiklik uygulamasýnýn din ve devlet iþlerinin ayrý olarak algýlanmasý olarak yorumluyordu.

Günaltay, bu kez de yeterince dindar olmamakla suçlanýnca; “ilk mekteplerde din dersleri okutturmaya baþlayan hükûmetin baþkaný”, “bu memlekette Müslümanlara namazlarýný öðretmek, ölülerini yýkamak için imam-hatip kurslarý açan bir hükûmetin baþkaný”, “bu memlekette Müslümanlýðýn yüksek esaslarýný öðretmek için ilâhiyat fakültesi açan bir hükûmetin baþkaný” olduðunu da hatýrlatma ihtiyacýný duymuþtu. Günaltay, “inanan bir Müslüman”dý. Kendisinin hazýrladýðý tasarýnýn amacý, sadece Damat Ferit’in Hilâfet ordularýna ve Derviþ Vahdeti’lerin oluþmasýna imkân vermemekti.

Türbeleri açan baþbakan
 
Türbelerin ziyarete açýlmasý ile ilgili yasa önerisi ise, dönemin neredeyse sonuna rastlayacaktýr: Tekke ve Zâviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlýklarla Bir Takým Ünvanlarýn Men’i ve Ýlgasýna Dair Olan 677 Sayýlý Kânunun Birinci Maddesine Bir Fýkra Eklenmesi Hakkýnda Kanun tasarýsý, Mart ayýnda TBMM’nin gündemine gelecektir. Tasarý, 21 Ocak 1950 tarihinde Baþbakan Günaltay tarafýndan TBMM’yi sunulmuþtu. Günaltay, “memleketin yükselmesinin yalnýz maddî deðil, manevî temellere dayandýðýný, ahlâk sahibi, Allah’ýna inanan vatandaþlarýn birbirine yardýmý ile yükselmesinin mümkün olduðunu” bildiriyordu. Ayrýca, yine Günaltay’a göre, “bugüne kadar ne yapýlmýþsa, Allah’ýn lütfû ile yapýlmýþtý.”
 
Sebilürreþad’ýn eleþtirileri

Derginin ilginç bir özelliði de, Günaltay’a karþý olan saygý ve desteðiydi. Meselâ; Günaltay’ýn “din, beþeriyetin bir ihtiyacýdýr” þeklindeki demeci, dergide yer bulmuþtu. Günaltay hükûmetinin programý da, dergide, bizzat Eþref Edib tarafýndan, geniþ ve ayrýntýlý bir þekilde ele alýnmýþtý. Buna göre; Günaltay’ýn baþbakanlýða atanmasý, mason çevrelerde “endiþe” yaratmýþtý. “Memlekette dinî bir inkiþafa yol açacaðý endiþesi”, Günaltay’a karþý þiddetli hücumlara neden olmuþtu. Ne Günaltay, ne de Ýnönü masondu; bu bakýmdan masonlarýn endiþe etmeleri doðaldý. Fakat bu iyi ve olumlu bir geliþme sayýlmalýydý. Diðer yandan; hükûmete “dinî inkiþâfa sempatisi olmayan” kiþilerin alýnmasý, doðru olmamýþtý.

Edib, din ve vicdan özgürlüðünün mecliste yeterince ele alýnarak tartýþýlmamasýnýn rahatsýzlýk kaynaðý olduðu görüþündeydi. “Çünkü, kabine reisinin ilmî ve Ýslâmî bir þahsiyeti vardý.” Bunun sonucunda; Günaltay’ýn baþbakan olmasý, CHP içindeki pek çok çevrede laiklik meselesinde hükûmetin eskisi kadar hassas olmayacaðýna iliþkin endiþe yaratmýþtý; bu endiþe de, hükûmet içinde denge arayýþýna yol açmýþtý. Edib, Günaltay’dan ümitliydi; kendisi taassubun karþýsýnda olduðu kadar, masonluðun da karþýsýndaydý. Masonlar bunun için Günaltay’a karþýydý; halbuki “þimdiye kadar etliye sütlüye karýþmayan üstadýn ne yaman bir siyaset pehlivaný olduðunu göreceklerdi.” Edib, Günaltay’ýn “þahsî kanaat ve imanýna, þahsî fazilet ve dindarlýðýna itimat” ediyordu. CHP’den gelecek her türlü direniþe karþý onu destekleyecekti. Günaltay ileri bir adým atmadýðý takdirde de, onu da eleþtirmekten kaçýnmayacaktý.

NÝHAT ERÝM’ÝN GÜNLÜÐÜNDEN GÜNALTAY
 
Nihat Erim 31 Aralýk 1949 tarihli günlük notunda þöyle yazmýþtý: “Günaltay’ýn din adamý olarak tanýnmasý da bizim için istifadeli oldu. Çünkü, esasýnda Günaltay inkýlâpçýlýðý benimsemiþtir. Ýçyüzü bu olunca, dýþtan dindar gösterilmesi, memleketin dindar ve muhafazakâr zümresi -ki hâlâ kütleyi teþkil ediyor- üzerinde lehimize tesir yaratýyor. Bilhassa muhalefet gazeteleri Günaltay’ý böyle gösteriyorlar, karikatürlerini elinde tespihle yapýyorlar. Laiklik bahsinde hiçbir þey feda etmedik. Bilakis, laiklik mefhumunu tam ölçüsünde tatbike geçtik. Meselâ, bugün ayný zamanda kandil; Diyanet Ýþleri Baþkaný’nýn kandil için gazetelerde çýkan tebriðini akþam radyo gazetesinde söyleyeceðim. Ortodoks Patriði Athenagoras’ýn yeni yýl tebriðini (…) radyo ajans haberlerinde söylettim. Yavaþ yavaþ tam ölçüye alýþacaðýz. Ýngiltere’de, Fransa’da pazar günleri kiliselerden radyolar âyinleri naklediyorlar. Din, her zaman anlatmaya çalýþýyorum ki, bugün dahi ihmal edilemeyecek bir sosyal vak’adýr. Þahsen dindar deðilim. Ama böyle bir sosyal vak’ayý ihmal edemeyiz. Hatta daha ileride halk kitlelerini medeniyette geliþtirmek için dinden de faydalanacaðýz. Ýnönü’ye bunlarý anlattým ‘tamamen ayný fikirdeyiz’ dedi.”