CHP’nin referandum dilemması

Referandumla ilgili yapılan kamuoyu araştırma sonuçları, yüzde 50’nin üzerinde evet çıkacağını gösteriyor. ‘Evet’in yüzde 60’ı aşma şansı da var. Bence sonucu etkileyecek en önemli husus, anayasa değişikliğinde halkı karar mercii gören tarafın ‘evetçiler’ olması. Cumhurbaşkanlığı Sistemini düzenleyen paketi halktan kaçırmaya çalışan kesimin ise ‘hayır’ tarafında olması.

‘Hayırcılar’ böylece demokrasiden kaçan, korkan tarafta yer almış oldu. Sandığı, seçimi birinci öncelik saymamak, paketin halkın önüne gelmesini engellemeye çalışmak, halka güvensizlik ve halkın tercihlerine saygısızlık olarak algılanıyor. Bu da başta CHP olmak üzere ‘hayırcı’ kesimin, eski Türkiye’nin vesayetçi zihniyetinde takılıp kaldığı, demokrasiyi hazmetme konusunda hala sıkıntı yaşadığını gösteriyor.

‘Hayırcıların’ referandum sonucunun ‘evet’ çıkacağı üzerinden geliştirdikleri bu sandıktan kaçma, halka gitmekten imtina etme hali referandumda ellerinin daha da zayıflamasına yol açacak belli ki. CHP bu dilemmadan bir kurtulabilse siyasi parti olmayı da başaracak.

Bu şartlar altında referandum muhalefet için gerçek anlamda bir imtihana dönüşmüş durumda.

En başta Türkiye’yi soktukları “kutuplaşma siyasetinin” testi olacak referandum.

“Rejim elden gidiyor” söylemi tedavülden kalkacak. Vesvese ve vehimlerle dayalı muhalefet biçiminin de sonu olacak.

Üst üste 10 seçim kaybetmesine rağmen koltuğunu kaybetmeyen genel başkanlar devri kapanacak. Parti derebeyliği sona ermiş olacak.

Kimlik siyasetinin de tedrici zayıfladığı yeni bir döneme adım atılacak. Kimlik siyaseti muhalefetin, hizmet siyaseti iktidara namzet partilerin vizyonu oldu hep. İktidar olmak isteyen, kimlik siyasetini değil hizmet siyasetini öne alacak. Terör örgütleri ile dirsek temasında olan yahut marjinal eğilimleri bünyesinde eriteceği yere kendisi marjinalleşen partilere değil iktidarı zorlayıcı alternatif üretebilenlere “güçlü muhalefet” denilecek.

Muhtemelen CHP’de Kılıçdaroğlu dönemi de sona erecek. Belki tabelası değişmeyecek ama CHP’de ciddi yapısal değişiklikler yaşanacak. Milyonluk rezidanslara sahip olup sol yumruğuyla milletvekili yemini yapma şımarıklıkları, PKK bayraklarıyla miting yapma şuursuzlukları hoş görülmeyecek.

***

Siyaset dışı hiçbir odağın devletin sahibi gibi davranamayacağı yeni bir dönem başlayacak. Siyasette varlık gösteremeyen, siyasal sosyolojide karşılık üretemeyenlerin bürokratik iktidar aracılılığıyla kurdukları vesayet düzeninin tümden sonu gelecek. Devleti idare etme görevine talip olan aktörler, siyasetlerini oluşturarak halkın karşısına çıkacak. Siyaset lafta değil gerçekte de tek meşru araç olacak. Öyle FETÖ gibi sofistike gladyo örgütlenmelerini yeşerme zemini bulamayacak. Çünkü bürokrasinin üst kadrolarını belirleme hakkı, yüzde 50+ siyasi meşruiyeti kim elde etmişse onun olacak.

Çifte meşruiyet anlamına gelen Cumhurbaşkanı ve Yasama organınınyüksek yargıya yaptığı atamalar sayesinde yargı da halka açılmış olacak. Yüksek yargı kurumlarındaki jüristokratik düzen sona erecek. Göreve atananın emekli olana kadar koltuğunda kaldığı ve 17-25 Aralık yargı darbesi gibi dizaynların yapılabildiği mevcut sıradüzen değişecek.

Ezcümle, Nisan ortası halkın önüne geleceği tahmin edilen Cumhurbaşkanlığı Sistemi, iktidarın halka açılması anlamına geliyor‘Güçlü Türkiye’ vurgusu ise bir iddia ve ihtiyacın ifadesi. Hem dünyanın hem bölgemizin hem de Türkiye’nin içinden geçtiği dönem bu ihtiyacı acil hale getiriyor. Bütün dünyanın eğilimi bu yönde. Güvenlik ihtiyacının yükseldiği bir eşikten geçiyoruz.

15 Temmuz’u yaşamış ve atlatmış bir halkımızın bu ihtiyacın farkında olduğu muhakkak. Lakin CHP değil.

Daha vahimi PKK ve FETÖ gibi örgütler de Türkiye için bu kritik ve önemli değişime karşı.

CHP’nin bir dilemması da bu.