CHP’nin tercihi normaldir

Mustafa Karaalioğlu’nun yazısının başlığı bile “oku beni” diye davet ediyor: CHP adayını Sosyalist Enternasyonel’den değil, İslam Teşkilatı’ndan buluyorsa (17 Haziran 2014, STAR) Çok doğru yaklaşım, iyi bir analiz, ama, ayrıldığımız bir nokta var... Karaalioğlu, CHP’nin“sol” veya “Kemalist” parti olduğundan yola çıkmış, ben ise, partinin özellikle sol kimlikten uzaklaşması sonucu bu noktaya geldiğine inanıyorum. 

“Sol” bir parti düşünün, kendini “muhafazakar-sağ” olarak niteleyen bir iktidarın Kürt sorununun çözümü için attığı cesur adımların arkasında kalıyor, bırakın, karşısında yer alıyor, bu nedenle, memleketin doğu ve güneydoğusunda oy oranı yüzde 1 düzeyinde kalıyor.

Bitmedi, Suriye Savaşı’nda nasyonal-sosyalist diktatörlük olan Baas’ın (Gazi’nin kemikleri sızlamıştır) Mavi Marmara olayında İsrail’in yanında görüyoruz. Dersim Katliamını bünyesindeki “ulusalcı çizginin” baskısıyla tarihe gömmenin telaşında, ekonomik tartışmaların hiçbir noktasında emek kesiminin, yanında değil, sosyal-siyasal patlama örneği olarak Gezi Parkı olaylarında kontrollü protestonun kurumsal yandaşı olmaktansa, sokak kaosunun kuyrukçusu olmayı tercih ediyor!..

Bakın, zamanında gidişatı iyi-kötü yazmışım...

Baas ve CHP

“Hükümetin, Suriye politikasını eleştirenlerin, cumhuriyetimizin “kurucu babası” Gazi Mustafa Kemal’in arkasına saklanıyor gibi yapmalarını, kendilerini “sol-Kemalist” görüntüyle perdelemelerini yüreğimde fırtına ile izliyorum. O, bir vatanseverdi, insanlık karşısında, bırakın döneminin, bugünün değerleriyle net bir duruşu olan bir liderdi, Beşar Esed veya Saddam Hüseyin gibi, nasyonal-sosyalist kasapların kuyruğuna takılacak bir “adam” da değildi. Günlük siyasetin koridorlarından uzak durmaya çalışan bir meslek anlayışım var, ama artık dayanamıyorum, söylemek zorundayım: İç siyaset çekişmesinin uzantısında kendini Suriye’deki Baas rejiminin yanında konumlandırmış, Beşar gibi bir diktatörü “meşru” gördüğünü ilan etmiş CHP yönetim kadroları kurucularına ihanet etmiştir. CHP’nin ve “sol-Kemalist”jargonla konuşmayı bir kimlik haline getiren “sözde” aydınların bu hareketin son temsilcisi Beşar Esed gibi bir katilin yanında ne işleri var? Gazi Mustafa Kemal’e karşı büyük ayıp!.. (Gazi Mustafa Kemal’i bu işe alet etmeyin! STAR, 23.Ocak.2014)

İsrail ve CHP

“Türk siyasetinin “sol kanat lideri” olduğunu savunan bir siyasetçinin Benyamin Netanyahu-Avigdor Lieberman gibi iki faşistle yan yana görüntü sergilemesi, kendisi için değil, Türkiye için hazin bir tablodur... Belli ki dış politika konularında yetkin beyin kimyasına sahip değil, o zaman derhal güçlü ve ufku açık danışmanlar edinmesi gerekiyor. Ben amatör bir ruhla kendisine minik bir öneride bulunayım: Derhal Sosyalist Enternasyonel’i İsrail’in saldırganlığı konusunda harekete geçirsin, İsrail’deki sol kanat parti ve sendikalar ile bağlantı kurmanın yolunu bulsun. Hem memlekete faydası olur, hem de elalemin faşisti ile aynı siyaset karesinde yer almaktan kurtulur...(Furkan ve USS Liberty, STAR, 12.Eylül.2011)

Kürt sorunu ve CHP

“Hükümetin Kürt sorununda yürütmekte olduğu sürece dönük muhalif sesleri önemsiyorum. Çünkü, bu sesleri, kamuoyundaki bir hassasiyetin yansıması olarak görmek istiyorum. MHP’nin sert muhalefeti normal, “sosyal-demokrat olduğunu savunan” CHP’nin süreç dışında kalması anormaldir. Oysa, İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü 1991’de HEP milletvekillerini meclise taşıma cesaretini göstermiş, Demirel ile birlikte “Kürt realitesini” tanıyan isim olmuştu. Yarın, bu politikalarını Sosyalist Enternasyonel’de nasıl savunacaklar merak ediyorum. Yürütülen kampanyanın Türkiye’nin geleceğine dönük hiçbir proje üretmemesi düşündürücü. Yapılan her açıklamada, yayınlanan her bildiride bir alternatif program arıyorum, yok. Küfürler, hakaretler, tehditler... (Erdoğan’a ağır misyon, STAR, 8.Nisan.2013)

Başa dönüyorum... CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanlığına aday göstermesi normaldir. Özellikle 30 Mart Seçimi sürecinde sol kimliğini bir kenara koyup dini zeminli bir “hareketin” müttefikliğine soyunmasından sonra beklenen de bir gelişmedir...

Çünkü, “yeni Türkiye’nin” zemininde “yeni sol hareketi” yapılandırmaktansa “sağa savrulmayı” tercih eden bir yapıyla karşı karşıyayız... Bir parti, “solum” deyip, Nişantaşı, Çankaya ve Bağdat Caddesi’nin partisi boş yere olmuyor...

DİP NOT: “Kemalist” tanımlamasına rezervim var! Kemalizm, Soğuk Savaş yıllarının darbecileri ve sivil müttefiklerinin ideolojik eksikliklerini tamamlamak için topluma dikte ettikleri kavramdır ve Gazi’ye büyük haksızlıktır!.. Günümüzde “örtülü faşizm”in perde ideolojisi olarak kullanılmaktadır.