CIA, Orta Doğu’yu nasıl ateşe attı

CIA, Orta Doğu’ya soğuk savasın ilk günlerinde, 1948’de ilk Arap-İsrail Savaşı sonrası ayak bastı. İsrail’in 1948 savaşını kazanması ve batının İsrail’i desteklemesi Arap ülkelerinin ABD’ye olan güvenini sarsmıştı. Dahası petrolün güvenli bir biçimde uluslararası piyasalara ulaşması yolunda ABD güvence vermeyince Orta Doğu’da bir çok ülke gözünü Moskova’ya çevirdi. Bunun üzerine Washington bölgeye ajan üzerine ajan yollamaya başladı. Ancak bu ajanların yetkileri yok denecek kadar azdı. Bu yüzden günlük sorunlarla uğraşıp geleceğe yönelik değişimlere dönüp bakmadılar bile. Örneğin Washington’dan gelen emirler doğrultusunda Suriye’de birbiri ardına darbeler düzenlediler. Suriye tam bir yaz-boz tahtasına döndü. Washington önce bir Suriyeli siyasiye güveniyor, iktidara getiriyor, hemen ardından bir başkasını getirmek için onu alaşağı ediyordu! Bu da Suriye’nin bu gününü hazırladı tabi! 

Gelen ajanların çoğu İngilizlerin ünlü Lawrence’ını kendine örnek almıştı. Ne var ki, Lawrence’ın “yetersiz ve yeteneksiz bir soytarı;  onunla ilgili nice serüvenin de düzmece olduğunu bilmiyordu.”  (CIA—Orta Doğu Serüveni—Anonim) Gizlilik kavramının ne olduğunu bile bilmeyen bu ajanlar, büyük paralar yağdırarak çeşitli  ülke hükümetlerinin bakanlarını, yüksek düzey memurlarını, generalleri ABD yanlısı olarak devşiriyor sonra da bunu ulorta anlatıyordu. Başkan Roosevelt’in ikinci dereceden kuzeni ve Beyrut İstasyon Şefi Archie Roosevelt’in ilk karısı herkesin ortasında kocasının CIA görevlisi olduğunu söylüyordu.  Hatta Rosevelt’lere Bay ve Bayan Casus demeye başlamıştı Beyrut’lular. Miles Copeland adında bir CIA görevlisi Arapları parayla bir araya getiriyor, onlara Hıristiyan olmaları için rüşvet üstüne rüşvet öneriyordu. James Barracks adlı ajansa eşcinseldi, kırdığı ceviz bini aşmıştı. Çoğu Arapça bilmiyor, Arap kültürü konusundaysa son derece cahildi. Örneğin Joe Goodwin Arapların yer sofrası kurmalarının nedenini masa alacak paraları olmadığı varsayımına dayandırarak bir çok Arap ailenin evine yemek masası göndermişti ABD’nin armağanı olarak.

Bütün bu cehalete ve soytarılıklara rağmen CIA ajanlarının Sovyet, İngiliz ve Fransız ajanlarına ağır basan bir yanı vardı: Para!  Para ve “Komünizim gelirse din elden gidecek” korkusu birçok Arabın CIA’ye yardım etmesine neden oldu. Kısa süreli ve pek de anlamlı olmayan başarılar elde ettiler. Para sayesinde krallar, başkanlar, başbakanlar CIA’ye koştu. Üstleriyle geçinemeyen albaylar CIA’nin adamı oldu ayda üç beş yüz dolara. Geleceği parlak olarak görülen yeni yetme siyasiler, gazeteciler, devlet memurları CIA’nin bordrosuna giriverdi 1950-60 hatta 70’li yılların ilk yarısına değin.

Başarılı oldularsa da başarıları uzun sürmedi. Miles Copeland Nasır’ın Mısır’da iktidara gelmesi için dünyanın parasını dağıttı. Ama hemen sonrasında İsrail’den yana tavır alıp Nasır’ın Soyetlerle işbirliğine girmesini de neden oldu. Ray Close,  ARAMCO ve Kral Faysalla yakın iş birliği içinde, Suudi Gizli Polisini kurdu; Suudi Arabistan’da birbiri ardına “Komünist avladı, birçok insan tutuklandı ya da hapis yattı.” Suudi halkı ABD’den sırf bu yüzden soğudu. 

CIA’nin parası ve gerçekte saçma sapan olaral nitelendirilecek girişimleri olmasa bu gün belki de, demokratik bir Suriye vardı. Sovyetlerin Afganistan işgali sırasında CIA o kadar para saçtı ki sağa sola, bu gün ABD’nin düşman olarak bellediği Hamas, Cemaat-i İslami, Usama bin Ladin ve El Kaide vb  filizlenip yeşerdi. Orta Doğu’yu zapta rapta almak için baskıcı ve kökten dinci politikaları destekledi. Çağdaş, yapıcı, gelişmeden yana İslamcı önderlere sırt çevirdi, İngilizlerin eski kuklası krallara, şeyhlere, aşiret reislerine sarıldı. Demokrasiyi hepten red etti çünkü demokrasiyle Amerikan karşıtlığını bir tuttu. Seçimle gelmiş ya da gelebilecek bütün s iyasilere karşı çıktı, ABD’nin şu ya da bu politikasını eleştirdiği için. Kendisine boyun eğmeyen nice önderi alaşağı etti darbeler düzenleyerek. İnsan haklarını salt beyaz, Anglo Saxon, Protestan Amerikalılar için bir hak olarak gördüğünden de yetmiş ve seksenli yıllarda Saddam Hüseyin’i bütün gücüyle destekledi, Kürtlere karşı kimyasal silahlar kullanmasını bile hoşgörüyle karşıladı. Bu günse Orta Doğu’daki hemen bütün halkların neden ABD karşıtı olduğunu anlamakta güçlük çekiyor?! Çözüm arıyor ancak 50’li yıllardaki alışkanlıklarından vaz geçebilmiş değil...