Çığlık

Bazen tek karedir. Bütün bir öyküyü anlatmaya kalkışan sayfalarca metnin yerine tek bir fotoğraf karesi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan hanımefendinin Myanmar zulmünden kaçan Rohingya Müslümanlarını ziyaretinde çekilen bir fotoğraf karesinden söz ediyorum.

Elinde kimlik kartlarına benzer bazı belgelerle Emine Erdoğan hanımefendiye sarılmış bir kadın. Ve o fotoğraf karesinde yüzünde asılı kalmış inanılmaz bir çığlık. Hayatı akarken donduran fotoğraf karelerinin dili olsa, işte o fotoğraftan çıkan çığlık, dünyanın Arakan’a sağır kalan kulaklarına çarpar mıydı? Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ile birlikte Türkiye’nin insani yardım diplomasisinin kahramanları TİKA Başkanı Serdar Çam, AFAD Başkanı Dr. Mehmet Güllüoğlu ve Kızılay Genel Müdürü ile Bangladeş’e kaçan Arakanlıları ziyaret eden Emine Erdoğan hanımefendinin girişimi küresel sistemin geçit verdiği bir zulme karşı önemli bir itirazdı. Zulmün durdurulması, zulme maruz kalanların yaralarının sarılması için Türkiye’nin başlattığı hamlenin önemli bir halkası bu ziyaret oldu.

Ve o fotoğraf karesi de, Mynamar güvenlik güçleri ve Budist çetelerinin saldırıları sonucu hayatını kaybeden binlerce, göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce Rohingya Müslümanının çığlığının tek karelik öyküsü oldu. Kriz önleme, insani yardım operasyonları yürütme mekanizmalarının tamamen çöktüğünü gördüğümüz Birleşmiş Milletler, bu krizde de atıl kaldı. Sadece paylaştığı şu veriyi paylaşmış olayım. BM verilerine göre, Rohingya Müslümanlarının 300 bine yakını Bangladeş’e kaçtı. Bu da yine BM verilerine göre, toplam Rohingya Müslümanları nüfusunun dörtte birine tekabül ediyor.

Yaklaşan kasırgalar

Dünya medyası, Rohingya Müslümanlarına Myanmar güçlerinin saldırılarına ve zulmüne kayıtsız kalırken, ABD kıyılarına yaklaşan farklı isimlerdeki kasırgalara kilitlenmiş durumda. Geçtiğimiz hafta Harvey kasırgası, şimdi de Irma ve ardından da Jose kasırgası. Milyonlarca kişi, kasırganın vurması beklenen kentlerden kaçış yolunda. Haberlere göre, uyarılara karşın evlerini terk etmek istemeyenler de var. Hele onlardan birisinin kurduğu bir cümle filozofların hayata dair saptamalarını suya götürüp de, susuz getirecek cinsten: “Kasırgadan neden kaçayım ki? Kaçtıkça peşinden geliyormuş.”

Bir de Meksika açıklarındaki 8.1 ölçeğindeki depremi eklediğimiz zaman Amerika kıtasının doğusundan deprem, batısından kasırgalarla önemli bir doğal afet sürecinden geçtiğini görüyoruz.

İnsan eliyle bozulan doğa dengesini daha fazla kar ve rekabet hırsıyla yaşanmaz hale getiren bir acımasızlığın, doğanın öfkesiyle çarpışmasını izliyoruz. Ve maalesef, günün sonunda bu çarpışmanın faturasını o dengeyi bozanlar değil de, o coğrafyanın insanları ödüyor.

Dünyanın farklı noktalarında yaşanan toplam 40 çatışma ve savaşın 18’i İslam coğrafyalarında gerçekleşirken, bütün bu süreçleri, Batı’dan bilgisayar oyunu izler gibi takip eden güçler, şimdi kendi elleriyle bozdukları dengeden en az zararla çıkma mücadelesi veriyor.

İnşallah, o topraklar, o insanlar olabildiğince az zarar görür diyelim.