Çile yılına katlanmak

Samet Aybaba’nın “Elimdeki kadro ile yola devam edeceğim. Onlardan daha iyi verim almaya çalışacağım” sözü bir çile yılının altına el koymaktan henüz yılmadığını işaretliyor.

Açıklamasında hem oyuncularına hem kendine kırık not vermekte.

Ancak iki kesimin de olumlu yanı vardı son maçta.  

İki maç üst üste kaybetmiş takımın rakip alanda morali yüksek Fenerbahçe karşısında tam saha baskı uygulamaya girişirken gösterdiği özgüven önemsenmesi gereken bir durumdu. Bu özgüven ve onunla yapılmaya çalışılana olumlu bakmak gerek.

Ne var ki o özgüvenin destek ayaklarında maçın akışı içinde göçme oldu.

Aybaba rakibinin Kuyt ve Gökhan ile kullandığı en güçlü atak kanadını; Escude’yi geriye, artık iki boyutu birden kaldıramayan Uğur’u onun önüne koyarak kontrol etmeyi düşünmüştü.

Maç öncesinde çok kişi kâğıda bu kadroyu yazardı.

Planı böyle yapardınız ama içiniz de rahat olmazdı. Ve Sahada işlemedi plan! Ülkenin en güçlü sağ kanat ikilisine karşı, tasarruf politikası gütmeseniz asla kadronuza katmayacağınız iki adamı kullanmak durumunda kalıyorsanız, durumu değiştirmenin tek yolu Uğur’u geri çekmek ve öne Holosko’yu koymak ise... Sonucuna da katlanırsınız.

Necip, Kuyt’ın vuruşu ile burnundan arızalanmış, Veli kırmızı kartla oyun dışı olmuş, ikisinin birden olmadığı 10 kişi kalmış takımın orta alanını teslim ettiğiniz adam deneyimsiz genç Hasan!

Almeida’da sorun olsaydı kullanacağınız adam, hangi özelliği ile ‘yıldız’ yakıştırması yapıldığı anlaşılamayan, yaptığı işin ciddiyetini ve temel bilgilerini henüz kavrayamamış Batuhan’dı!

Bu takımın yitirmesine değil, kazanmasına şaşılır!

Kimi taraftar gitti İbrahim’e saldırdı! İçinde bulunulan koşulda Hocaya, yöneticiye, takım emektarına sövülmez. Taraftar dediğin zor günde durumu anlar, neyin neden olduğunu görür, ona göre davranır.

Takımın önünde Trabzon ve Kasımpaşa maçları var. Onlar da yitirilirse dibe vurulur. Bu durumda moral bozmak yerine moral katmak gerekir.

Yöneticiler de durumu iyi irdelemeli, çile yılını yaşarken tarihi bir sonucun içine yuvarlanmayı önlemelidirler.

Uzaklaştırılma mı, uzaklaşma mı?

Trabzonspor Başkanı Sadri Şener, hak ettiklerini düşündüğü şampiyonluk kupasını alamamaktan ötürü epeyce hırçınlaştı.

Şimdi de milli takıma Trabzonspor’dan oyuncu alınmadı diye kızgın!

“Milli takımdan uzaklaştırıldık” diyor!

Mı acaba?

Bugün ulusal kadroda olan Egemen, Burak, Umut, Selçuk, hatta Caner daha dün nerede idiler? Trabzonspor onların yerlerine kimleri koydu? Şu sıra alınsa alınsa bir yıl kaleden uzak kalan Onur var bir tek milli olacak adam ellerinde.

Milli olacak nitelikteki oyuncuları yetiştir, geliştir ama elinde tutama,  sonra başkalarına kafa tut!

Sevgili Başkan önce kendine kızmalı...

G.Saray’daki atışma

Galatasaray yöneticisi Semih Haznedaroğlu takımın son maçlarındaki yetersizlik üzerine yorum yaptı. Durumdan pek hoşnut değildi. Fatih Terim de üstü kapalı karşı fikrini söyledi. Bunu topluma duyurdular.

Bir çeşit atışma diyebileceğimiz bu gelişmeyi hoş karşılamayanlar çok!

Bir yönetici elbette takımın durumu hakkında fikir sahibi olmalı ve bunu ilgilileri ile paylaşmalı. ‘İlgililer’ yalnızca öteki yöneticiler ve teknik adamlar değildir. Yanı sıra kulüp büyüklüğünün temel öğesi olan taraftarlardır.

Fikri, karşısındakini kırmadan, kışkırtmadan kabul edilebilir bir söz paketine sararak sunmak o işi yapanların görevidir, sorumluluğudur.

İnsanoğlu düşüncelerini çatıştırıp toplum çıkarına olumlu sonuçlar üreterek evrimini yapmıştır. Ve evrimleşmenin sonu yoktur.

Bir şampiyon kadronun üstüne 60 milyon avro koyduktan sonra gelişme beklemek ve bunu dile getirmek garip bir şey değildir. Elbette amaç yarışı önde bitirmektir. Ne var ki o önde bitirişi yoldaki sorunları tartışıp çözmek sağlar.

BIKTIK, USANDIK

Kimi teknik adamların maç yoğunluğu gerekçesiyle geniş kadrolar kurdurduktan sonra, maç yoğunluğundan yakınmalarından ve başarısızlıkları buna bağlayıp toplumu sersem yerine koymalarından bıktık usandık.