Tabiatýn oldukça sufi bir lisaný var.
Aðaçlar mesela, yeryüzünün iþaret dilini taþýr. “Mühür” derdi Samiha Ayverdi konuþmalarýnda buna... Nitekim Fatih Fevzi Paþa Caddesi'nde evinin bulunduðu kýsma aðaçlandýrma yaptýrtýrken çýnarý tercih etmesi boþa deðildir. Evinin iç bahçesine bakýldýðýnda, harem kýsmýnda portakal aðacý da gözükür mesela, ama bunu caddeye deðil de içeri diktirmiþtir. Aðaç seçkisindeki iç/dýþ, ön/arka gibi mertebe silsilesi de bizde mimari adaptandýr, o adap bizim medeni kimliðimizdir...
Çýnar, görüldüðü her yerde Osman Gazi'nin rüyasýdýr. Evlad-ý Fatihan'dýr, gazidir. Veya Servi'yi her gördüðümüzde avuçlarýmýz birden bire niçin Fatiha'ya açýlýr. Bendeniz bu meseleyi, bugün Güney Ýspanya denen Gýrnata'da tecrübe etmiþtim 2003'teki Endülüs seyahatimde. Servi aðaçlarýný gördüðümde gayrý ihtiyari avuçlarýmý göklere açýlmýþ ve Elham'ý yarýlamýþ olarak buluyordum kendimi. Hayret de etmiþtim bu halime, düz yolda giderken, üstelik Ýspanyollarýn arasýnda, nerelerden esiyordu içime bu Fatihalar... Daha sonra Chateaubriand'ýn Endülüs'le ilgili eski bir risalesini okurken fark edecektim. Reconquista sýrasýnda Endülüs Müslümanlarý kýlýçtan geçirilirken, kabristanlar da bundan payýný almýþtý, müslüman kabirleri sökülmüþ, parçalanmýþ, delik deþik edilmiþ, lakin servi aðaçlarýna dokunulmamýþtý, yazarýn bildirdiðine göre... Kalbim sýzlayarak anlamýþtým ki asýrlar sonra o hüzün mekanlarýndan geçerken rastladýðým serviler, ruhlarý oralarda gezinmiþ eski müslümanlarýn mühürlerindendi. Servileri gördükçe açýlan avuçlarým ve havaya baðýþlanan dualar, kesinlikle sahipsiz istikametsiz deðildi...
Geleneksel mimarimizde aðaçlar ve bahçevanlýk da imar sanatýmýzýn ayrýlmaz bir parçasýydý. Mesela Fatih Caminin þadýrvanýna cennet telmihi olarak dikilen aðaçlar niye incir deðildi de çýnardý. Çünkü 6 yüz yýl evvelki mimari, aðaçlarýn mizacýný gayet iyi bilir, inþaata sadece taþýn harcýn üst üste yýðýldýðý bir büyüklük olarak bakmazdý... Büyüklük Allah'a mahsustu, yeryüzündeki imar, halka hizmet etmeye dair mütevazi kulluk bilinciyle örtüþürken, baki kalanýn hoþ bir sada olacaðýna inanýlýrdý. Semt kütüphanesinden Topkapý Sarayý'na kadar böyledir bu... Osmanlý mimarisi, ahirete inanan bir mimaridir.
Gümülcine Baþ Konsolosluðu Muavini Sayýn Osman Þahin Beyefendi,Gümülcine'deki Osmanlý yadigarý çýnar aðaçlarýndan söz eden deðerli bir mektup yollamýþ, teþekkür ediyorum. Gümülcine'de 20'den fazla Osmanlý çýnarý varmýþ ve bu çýnarlarýn dibinde birer de kuyu bulunurmuþ. Gidip göremedim ama çok heyecanlandým. Kuyu, vardýðý her menzilde imar eden, þehir kuran, bütünleþtiren ecdadýmýzýn mimarideki usulü ve üslubu hakkýnda bize çok deðerli bir bilgiyi veriyor. Ýstanbul mimarisi de cami merkezli bir mimaridir ve cami inþa edilmezden evvel ilkin su kaynaðýna ulaþýlacak kuyu ve ardýndan hamam inþa edilirmiþ. Osmanlý, bir su medeniyetidir.
Osman Þahin Bey, vakýf terbiyesine deðer veren bir þahsiyet. Hacc ziyaretimizde Mina vadisinden Mekke'ye su taþýyan ve Mihrimah Sultan tarafýndan inþa ettirilmiþ su bendlerini, Arafat Tepesinin eteklerini çepeçevre saran Hürrem Sultan çeþmelerini, Mekke ve Medine'ye hizmeti þeref bilen Bezmialem Valide Sultan'ý konuþmuþtuk. Vakýf, vakfetmek, insanlýðýn hayrýna baðýþlamak, infak, bizde kadim bir terbiye, hatta sünnet, Osman Bey, Hz. Fatýma Zehra'nýn bir vakfiyesinden de bahsetmiþti, el yazý metnini yollamýþtý...
Gümülcine'deki çýnarlarýn yanýbaþýný bekleyen Osmanlý kuyularý, sadece halka hizmet amacý taþýmýyorlar aslýnda. Onlar Hz. Ali cenk hikayelerinde, asýrlar boyunca okuduðumuz menkýbelerin de hatýralarý. Battalname, Kesikbaþ, Kara Davut, Velayetname, Saltukname, Muhammediyye gibi eserlerden bahsetmiþ Osman Bey. Bu eserler Ýslami irfanýn tertemiz nefesleri. Uzun izmihlal ve seferberlik günlerini nasýl aþtýk biz, zorlu karlý kýþlarý, kurak kanýrtan yazlarý, fukaralýðýn derdini, muhacirliðin çilesini, sabýrla ve kanaatle aþan milletimizi besleyen atar damarlardýr bu eserler...
Gümülcine'deki Osmanlý çýnarlarý kesilecekken, lise öðrencisi Türk çocuklarý koþa koþa çýnarlarýn yanýna varmýþlar, aðaçlarýn etrafýnda el ele tutuþarak, kestirmeyiz dedelerimizin mühürlerini demiþler... Osman Bey’in mektubunda bunu okurken aðladým.
Hz. Ali, cenk menkýbelerinde o kuyulara iner, zalim devleri Zülfikar isimli kýlýcýyla yerlere sererdi... Kýþ geceleri bu menkýbeleri dinleyenler hep birlikte Allahu Ekber diye nida ederdi. Gümülcine’deki liselilerin çýnarlarý vermeyiþlerini okuyunca ben de Allahu Ekber dedim...