Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Tüm Yazıları

Çin’in toplama kampları

Zorla Çince öğretiyoruz” diyor Çin! Kamplarda zorla ve dayatma ile dil öğretimi, Sovyetler Birliğinde bile olmadı! Çince neden okullarda değil, toplama kamplarında öğretilir, bunu bir anlatabilir mi Çin? Dünyanın hangi tarafında, hangi dönemlerde bu yöntemle dil öğretildi, acaba bilen var mı? 

Amerika’nın ticaret savaşlarını tetiklemesi, Çin’in zaten belli olan dayatmacı yok edici yöntemlerine daha derin zemin oluşturmuş durumda. Tabii ki Amerikan baskılarını, bu yönü ile de ele almakta yarar vardır. Çünkü esasında istenen şeylerden biri de budur. İçeriden ayaklanmalar, isyanlar ve savaşlar! Lakin bunu görerek çareyi; yok etmede, ortadan kaldırmada gören Çin gibi, İran gibi yaklaşımların da sonu husumet, hüzün ve ölüm olması da bir gerçekliktir! 

Tüm emperyalist güçler, gittikleri yerlerde kendi dilini ve kültürünü öğretir, tarih boyunca bunlara şahit olduk, okuduk ve öğrendik. Lakin siyasi rakiplerini “seninle aynı düşünmüyor” diye yok etme yöntemi olarak kamplara tabi tutmak, zorla güya dil öğretir başlığı ile yok etmek, şehitliklerine zemin oluşturmak, faşizan bakış açısının göstergesidir. Toplama kamplarını, en son Nazi Almanyası’nda duymuştuk ve okumuştuk. 

Doğu Türkistanlı Müslümanlara karşı bu acımasız yaklaşımı, Çin her dönemde zinde tutmuştur. Amerika ile arasındaki derin kriz arttıkça Çin, Doğu Türkistanlı Müslümanları ortadan kaldırmayı çeşitli bahanelerle buna kılıf uydurması, içinde bulunduğumuz çağın en acımasız tablosudur. Tarihte böyle acımasız yöntemler ve devletlerin sonunun ne olduğunu en iyi bilen, tarihin kendisidir! 

Çin; Uygur Türklerine yönelik bu baskısı ve yok sayma politikaları ile yüzlerce insanın ölümüne sebep oldu. Bu dayatmalar ve zorlamalar, hele hele aydın düşünen kişilerin üzerinden yapılan bu uygulamalar, kendini küresel medeniyet gören Çin’in, esasında büyük belasıdır. Çin; Sovyetler Birliği’nin çöküşü üzerine, ciddi değişimleri kendi içinde gerçekleştirebildi. Zaten bu akıl ile büyüme yolunu tespit edebildi. Lakin halen etnik kimlikler, farklı medeniyetlere bakış açısını değiştirmiş değil, hatta anlaşılan bunu değiştirmek de istememektedir! Kalıcı olmanın tek yolunun herkesi kucaklamakta olduğunu göremeyen herkes çöküşe mahkûmdur. Bunu yazarken, İran’ın da bu hakikati bilmesi gerektiğinin altını çizmemiz gerek! Aynı durum olmasa da; İran’daki Türkler üzerinde de, aynı bakış açısı hâkim! İran; Türkler, Kürtler ve Beluçlar üzerindeki baskıyı, kendine yönelik baskılar arttıkça, daha da derinleştirmeye başladı. Abbas Lisani gibi, İran Türklerinin en önemli simgesi olan bir aydın ve siyasi aktivisti, zindanlarda zulme tabi tutmakta! Birbirine benzeyen bakış açısı, sonuç itibari ile bölgesel travmaların başlangıcının işaretidir. İçinde kendi sorunlarını çözemeyen veya çözümü “yok etmekte” gören zihniyetlerin, kalıcı olma şansı yoktur