Çirkin provokatör

Başlık için peşinen özür diliyorum... Amacım tahkir etmek, aşağılamak, küçümsemek değil... Ortadaki mevzun “yalan” ve “çarpıtma”, ancak “çirkin” sözcüğüyle ifade edilebilirdi. 

Can Dündar’dan söz ediyorum.

Kim olabilir ki?

Konu, Gezi direnişi... Can Dündar, cemaate yakın bir televizyon kanalında soruları cevaplıyor ve bize Gezi direnişinin “esasında ne olduğunu” anlatıyor.

Dinliyoruz... Çünkü konuşmacımız olabildiğince provokatif ve kimi konularda gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor.

Hayır, bu defa “Çocuğumu kaybettim” demiyor...

Bu yalanı söylemiş ve tüketmişti.

Polis’in Taksim’de katliam hazırlığı yaptığını, annelerinin kucağından çocuklarının zorla alınıp götürüldüğünü de eklemişti o konuşmasında.

İdrak sahibi (ve vicdanlı) bir insan, “Ben neler söylüyorum böyle” der, çizdiği Auswitch görüntüsünden dolayı utanır, nedamet getirir, ne bileyim özür filan diler... Ama Can Dündar gazetecilik yapmaya ve insan içine çıkmaya devam etti.

Bakın, Gezi’den dolayı istim üstünde olan insanları (politik kitleleri) nasıl gaza getiriyor: “Ben Gezi parkını, direnerek canım pahasına 11 ölü ile alabiliyorsam, ben işte güneydoğuda Kürtçe konuşma hakkımı 30 yıllık bir silahlı savaşla alabiliyorsam, Cemevi hakkımı nasıl alacağım diye sorar insanlar.”

Tarih böyle bir “kışkırtma” görmedi...

Okmeydanı’ndaki insanlar da böyle mi düşünüyor acaba? “O halde ben de Cemevi hakkımı ölerek almalıyım” mı diyor? Can Dündar o insanların da böyle demelerini ve ölmelerini mi istiyor?

Kürtçe konuşma hakkını bir “hak” olarak gören Can Dündar, Gezi’deki taşkın kitlelerin aynı zamanda Kürtçe konuşma hakkına karşı bir defans geliştirdiklerini niçin anlatmıyor?

Darbecisiyle, Ergenekoncusuyla, Beyaz Türküyle, CHP’lisiyle, TÜSİAD’ıyla, Mustafa Kemal’in askerleriyle hepiniz oradaydınız ve hedefinizde sadece “haklar” vardı: Kürtçe konuşma hakkı, başörtüsü hakkı, kamusallaşma hakkı...

Devam ediyor Can Dündar: “Sandık ayrı sokak ayrı. Neticede Gezi’de sokak belirledi. Gezi’de bir referandum yapılmadı park olsun mu olmasın mı diye. Halk ‘hayır buraya yapamazsın’ dedi, mahkeme de destekledi ve yapılmadı. Demek ki yani sandığın gücü her şeyi yapmaya yetmiyor.”

Hangi referandumdan söz ediyor Can Dündar?

Gezi Parkı’na ne yapılacağına ilişkin bir çalışma, bir fizibilite, bir plan, Belediye Meclisi’nde görüşülüp karara bağlanmış bir hazırlık mı vardı ki, kitleler “hayır yapamazsın” dediler?

Dahası, mahkeme neyi desteklemiş, daha doğrusu hangi “çalışmayı” iptal etmiş oldu?

Devam ediyor Can Dündar... Bu defa hedefinde azgın diktatör Recep Tayyip Erdoğan var: “Yeni Türkiye eskisinden bir hayli farklı. Eski Türkiye çok kötü bir yerdi. Yani askeri dipçikle yönetiliyordu. Yeni Türkiye daha güzel bir yer polis copu ile yönetiliyor. Tanktan TOMA’ya geçtik. Bizim için bir şey fark etmedi. Dayak aynı dayak... Ben 12 Eylül’de işkence vakalarını yazarak ilk ödülümü almıştım. Askeri cezaevindeki ölüm vakalarını yazmıştım. Bunları yazabiliyormuşuz. Bugün de yazıyoruz ama ağır bedellerle ve ancak sokak duvarlarına yazabiliyoruz.”

Can Dündar, bugünün “işkencelerini” detaylandırabilir mi? Kim ne çekmiş polis devletinden ve kendisi “doğruları” yazdığı için hangi bedelleri ödemiş? “Ancak sokak duvarlarına yazılabilen” ve yazarlarımızın dile getirmekten imtina ettikleri gerçekler nelerdir? “Mezarına tükürülecek adam” sözü sokak duvarlarına mı dercedildi? “Rahat ölmeyeceksin, sürüm sürüm sürüneceksin”, “Menderes’ten beter olacaksın”, “O... Ç... T...”, “Sefil”, “Kof kabadayı”, “Zavallı”, “Çankaya’ya değil Bakırköy’e”, “Sen ne korkak bir orrrrr... çocuğusun”, “Yine çıktı tipini s.....ğim”, “Başçalan...” 

Bunları sokak duvarlarında mı okudu Can Dündar?

12 Eylül’de askeri cezaevlerindeki ölüm vakalarını yazdığı için ilk ödülünü almış... 

Bunun hangi ödül olduğunu çok merak ediyorum.

Kendi eliyle yazdığı biyografiye göre, gazeteciliğe 1988 yılında, TRT’de muhabir olarak başlamış... 90’dan sonra özel mecralara geçiş yapmış... Sonra belgeselciliğe vurmuş... İlk ödülünü de (sıralama da bir yanlışlık yoksa) Vefa Lisesi öğrencilerinden almış. 12 Eylül yasaklarının “gevşediği” hatta büsbütün ortadan kalktığı yıllar.

Soralım o halde:

Hangi işkence vakalarını yazdın ve hangi ödülleri aldın Can Dündar?

Haberin hangi mecrada yayınlandı?

Hangi başlıkla?

Bize isim, tarih ve yer söyleyeceksin...

Susarak kurtulamazsın... “Çirkin provokatör” sıfatının üzerine yapışmasını istemiyorsan, bunu bir an önce yap ve utandır bizi!