Çocuğu giden annenin ağlaması...

Altın Koza sahibi Babamın Sesi, belgesel drama türüne simge ve alegorilerle, başarılı ses tasarımıyla şiirsellik katmayı başarıyor.

ORTAYA çıkış fikrinden başlayan iki temel zorluğa rağmen sinema sanatının gereklerini yerine hakkıyla getirmeyi başaran bir film Babamın Sesi. Gerçekten yaşanmış bir olayı kendi kahramanlarıyla yeniden canlandırmak, onların otantik duygularını beyazperdeye aktarmak, sıfırdan bir kurmaca üretmekten çok daha zordur. Üstelik Babamın Sesi docudrama/ belgesel drama türüne, ayrıntılara işlediği simge ve alegorilerle -kolay kolay elde edilemeyecek- bir şiirsellik katıyor. 

Babamın Sesi, gerçek zamanlı olaylardan kesitlerin arasına serpiştirilmiş kurmaca da değil. Filmin yönetmenlerinden biri ve başrol oyuncusu olan Zeynel Doğan’ın baba olmanın eşiğinde bir ebeveyn-çocuk ilişkilerine kafa yormasını; ailesini parçalayan geçmişteki sırrın peşine düşmesini anlatıyor. Zeynel Doğan, Elbistan’da yaşayan annesi Base Doğan’ı Diyarbakır’a gelmesi ve kendisi küçükken Almanya’ya göç eden babasının gönderdiği ses kasetlerini ortaya çıkarması için ikna etmeye çalışırken bir ‘sır’ olduğunun farkında değil. İzleyici de siyah giysiler içinde hem yas tutan hem bir bekleyiş içinde olduğu evin bakımını ihmal etmediği ve tepelere tırmanıp dilekleri yerine gelsin diye taşları üst üstü dizmesinden belli olan bu kederli kadının sırrını oğlu gibi merak ediyor... Kimi kaybetmiş? Kimi bekliyor? Neden kocasının sesini kaydettiği kasetleri oğlundan saklıyor? Zaman zaman gelen sessiz telefonların neden oğlu Hasan’dan geldiğini varsayıyor? Filmin narratif (anlatım) yapısı merak unsurunu her daim canlı tuttuğu gibi karakterlerin duygusal çatışmalarını da dengede tutuyor. Kendi baba olmak üzere olan bir genç adamın babasını tanımak, anlamak, aralarına mesafe koymuş annesiyle yakınlaşmak için yıllardır ortalıkta olmayan ağabeyiyle rekabet etmek zorunda kalması bir yanda... Öte yanda küçük oğlunu korumak, babası ve ağabeyi misali ruhlarının hassas yerlerinden kırılıp sürgüne düşmelerini önlemek isteyen annenin, kendini matemine ve bekleyişine sürgün etmesi... Sinemamızda amatör oyuncu Nuri Bilge Ceylan’ın rahmetli babasını ve sevgili annesini aratmayan bir performans sergiliyor Base Doğan. Bizzat yaşadığı acı olayları, ailesinin sorunlarını deşen, alenileştiren bir filmde “oynamak” ona kimbilir ne kadar zor gelmiştir. Bu zorluğun altından kalkması bile başlı başına takdire değer.

Filme alternatif bir isim “Lalıjin”

Filmin siyasi ve kültürel altmetni şekillendikçe Türkiye’de Kürt olmanın anlamını bir ailenin dramı üzerinden okumaya ve Kürtçenin nasıl bir dil olduğunu anlambilim aracılığıyla kavramaya başlıyoruz. Base’nin oğlu Hasan’a açıkladığı bazı az bilinen Kürtçe sözcüklerin “lalıjin”, “kenger” ve “pasari”nin hepsi birbirinden dokunaklı, zengin anlamları rahmetli Angelopoulos’un Sonsuzluk ve Bir Gün filminden bir yan öyküyü çağrıştırıyor: 19. yüzyıl Yunan şairi Dionysos Solomos’un, öğrenim gördüğü ve şiir yazmaya başladığı dil İtalyanca olduğu için, Yunanca yazmaya başladığında zorluk çekmesini ve halktan sıradan kişilere para verip sözcük satın almasını... İki filmin de çok geniş anlamda sürgün kavramını ele alması ve sesi de şiirsel ifadenin bir aracı olarak değerlendirmeleri Babamın Sesi için çok olumlu bir referans, elbette. Babamın Sesi’nde ses ögesi en az görüntü yönetimi (40’ına gelmeden ustalık mertebesine erişen Emre Erkmen) kadar özenli ve film dili açısından da hayati önem taşıyor. Filmi bu denli etkili kılan şey, sesin belirleyici rolü diyebiliriz.

Ocak ayında Rotterdam Film Festivali’nde Kaplan Ödülleri için yarışarak dünya prömiyerini yapan Babamın Sesi, İstanbul ve Adana Altın Koza film festivallerinde yarıştığı, Altın Koza’yı kazandığı için hakkında pek çok eleştiri ve yönetmenleriyle birçok söyleşi yayınlandı. Dolayısıyla filmdeki aileyi parçalayan meseleyi herkes öğrendi: Maraş Katliamı. Hasan’ın gerçek hayatta da filmdeki gibi dağa çıktığı biliniyor. Ancak film ne katliamı gösteriyor ne Hasan’ı. Hemen her şey Mehmet’in (Zeynel Doğan) Base’nin evindeki onarımları yapması, bahçeyi düzenlemesi ve fırsattan yaralanıp kasetleri araması sürecinde geçiyor. Ayrıca ‘sır’ bambaşka bir yerde yatıyor, onu ‘babanın sesi’ dile getiriyor. Bir anlamı ‘çocuğu giden annenin ağlaması’ olan ‘lalıjin’ ise filmin ana duygusunu betimliyor. Filme alternatif bir isim aransa lalıjin uygun düşerdi, sanırım. Babamın Sesi’ni izlediğinizde, medyada kaba ve yuvarlak özetlerle tarif edilen, başka filmlerle kıyaslanarak tartışılmaya çalışanın çok ötesine geçen, yaptığı işe hakim sinemacıların elinden çıktığını göreceksiniz.